İkinci Bölüm

98 11 37
                                    

Küçük çantamın içine telefonu sığdırmaya çalışırken süratle çalan kapıyı açmaya çalışıyordum. Kapı deliğinden bıkkınlık ve korku veren tanıdık suratı görünce kapıyı ardına kadar açtım. Bir eli kapının pervazında diğer eli cebinde baştan aşağı süzmüştü dantelli siyah elbisemi. Yanaklarını içe çekip bırakıp gözlerime baktı.

-Hazır mısın?

-Evet.

Merdiven boşluğuna elini uzatıp çıkmamı bekledi. Bir süre bakıştıktan sonra önünden merdivenleri inmeye başladım. Küflü demir tırabzanlı merdivenlerden inerken arkamdaki çakmak sesini işittim.

-Yangın alar mı taktılar öter.

İkinci katın son basamağında saçlarımı savurarak arkama dönüp sigarası dudaklarında olan Cavit'in donuk bakışlarını gördüm. Kapaklı çakmağın kapağını baş parmağıyla yukarı ittirdi, derin sessiz koridorda bir adet demir kapa sesi yankılandı. Sol elinin iki parmağıyla sönük sigarasını az sonra içmek üzere ağzından aldı.

-Kimmiş o gerizeka? Aşüfte apartmanına yangın alarmı taktırmış.

-Ne bileyim ben?

Dedim ve merdivenlerden inmeye koyuldun yeniden. Birinci kata geldiğimizde Cavit beni kolumdan tutup kendine çevirdi. O da çok iyi biliyordu ki bu katın lambası buraya yerleştiğimden beri çalışmazdı. Yüzünün bir yarısı hafif aydınlık diğer yarısı kapkaraydı.

-Buranın bir kapıcısı var mı?

Gözlerimi ondan ayırıp bıkkınlıkla:

-Yok.

-Sen yerleştiğinden beri?

-İstersen bu katta yaşayan birine sor.

Kolumu kurtarıp inmeye devam edecektim ki...

-Şşşt! Öyle atar falan yapma, yakarım.

"Yakarım." Bu sözün acısını çok iyi bilirdim. Bir gece vakti dipsiz bir kuyuya bakıyormuş gibi baktım belirsiz gözlerine. Yutkundum ve acı bir tecrübeyle şu sözcüğü söyledim.

-İnanırım.

Kendinden az da olsa utanmış gibiydi. Ne de olsa o büyük kavgalar eskide kalmıştı, artık ikimizde otuz küsur yaşında insanlardık. Bir süre daha bakıştıktan sonra merdivenlerden inmeye devam ettik. Apartmanın dış kapısını itince dışardan gelen sıcağa, açık bacak ve kollarımın bir kısmı maruz kaldı.

Cavit hızlıca önüme geçip eski 1980 model kırmızı arabasının şoför yanındaki koltuğun kapısını açtı. Şok olmuştum, yüzündeki sıcak tebessüm, gözlerinin sıcaklığı...değişmek bu kadar kolay mı? Ah Cavit ah! Sen ne değişik bir adamsın.

Arabaya binip küçük çantamın gümüş zincir sapını etrafına dolayıp torpidonun üstüne koydum. Arabanın önünden geçip açık farları yararak giden Cavit'i ve lacivert saten gömleğin havalanıp göğsündeki açık düğmelerden sırt tarafını şişirdiğini gördüm. Arabaya binmeden önce apartmanda söndürdüğü çakmağını tekrar yaktı ve sigarasını içine çeke çeke ucunu ateşe bandırdı. Ağzından yükselen gri dumanlarla arabaya bindi. İçeri, unutamadığım kokusu ve sigara dumanı doldurdu. Araba çalıştı, uzun otoyolda ışıkları aşarak karanlıkta gitmeye başladık. Cavit'in, her zaman olduğu gibi, ince uzun kemikli eli radyonun tuşuna dokundu. Radyonun içinde bulunan "eskiler" kasetinden "Zeki Müren - Elbet Birgün Buluşacağız" çalmaya başladı. Daha şarkının yarısı olmadan küçük değiştirme tuşuna bastı ve şarkı değişti. "Bergen - Sen Affetsen Ben Affetmem" çalmaya başladı. Gözlerim radyonun sola doğru akan yazısına kaydı. Cavit'in gecenin karanlığıyla birleşmiş gözlerine baktım. Vitesi üçe taktı, araba hızlandı. Şarkıyı değiştirmek yerine hızlanmayı tercih ediyordu, aklı sıra bana ders verecekti. Araba biraz daha hızlandı ve bende o ara radyoyu kapatmak amacıyla elimi büyük tuşa uzattım. Bileğimi kavrayıp bana doğru itti. Yüzü kasılmıştı, ayağını gazdan çekmiyordu. Yüreğim hızlandı, nefesim daraldı. Arabanın karanlık koltukları arasında şarkının nakaratı çalıyordu. Şarkıyla birlikte anılar da etrafımızda dönmeye başlamıştı. Nefesim daralmış sesimi çıkaramazken:

Serince Gazinosu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin