Birinci Bölüm "Vefa"

117 11 27
                                    

4 Temmuz 2021

Dalgalar halinde hareket eden ellerim ve bir şal gibi takındığım ince ucu dantelli eşarp. Ayaklarımı da aşan beyaz ışıltılı, dekolteli elbise.

Bergen'den bir şarkı okurken sesim onu görünce detone olup titredi.

-Sen affetsen ben affetmem, sen affetsen ben affetmem. Bütün zalim olanları sen affetsen ben affetmem.

Çenem ve dişlerim birbirlerine çarparken teşekkürlerimi sundum beni rakı sofralarının arkasından dinleyip alkışlayanlara. Gözlerim içime işleyen deli korkuyla arka masada oturan Cavit'e kaydı. Gözleri, gözleri çok keskin bakıyordu. Spot ışığının altında, kalbimin yerini terk etmesinden korkmanın zayıflığıyla sahnenin basamaklarını elbisemin yırtmacından tutarak inmeye başladım. Elinde yuvarlak içki kadehleri dolu olan tepsiyle, Ahmet durdu önümde.

-Abla Cavit abi yanına çağırıyor. Çok kızgın bilgin olsun.

Son cümleden sonra ben, pek de ben değildim artık. Ahmet'in elindeki tepsiden kısa geniş dolu bir kadeh aldım. Bardağı da kafamı da hafif hafif sallarken yanındaki kırmızı kadife kumaş kaplı koltuğa oturdum. Belki söylediklerini kaldıramam diye elimdeki içki dolu bardağı kafama diktim.

-Ben, sana demedim mi bu şarkıyı bir daha söylemeyeceksin diye.

O ara biraz sarhoş olma umuduyla önümdeki boş bardağa saf rakı şişesinden rakı doldurdum. Yeniden tekte içtim hepsini.

-Bergüzar, sana demedim mi diyorum, duymuyor musun?

Sesi sertleşiyor, yüzüklü elini ensesinde gezdirip terlemiş alnını siliyordu.

-Dedin.

Derin derin nefes alıp verdi. Sağ eliyle sandalyemin altındaki uzun tahtadan tutup beni kendine çekti. Sesi ve nefesi sol tarafımda boynuma dokundu. Dişlerini sıka sıka konuşmasını sürdürdü.

-Madem dedim, o zaman benim sözümü neden dinlemiyorsun gülüm?

O şeksiz şüphesiz korkusuzca yeşil gözlerime bakarken ben oturduğumdan beri bırak gözlerini önündeki bardağa bile bakmamıştım. Küçük, sessiz sesimle bir açıklama yapamaya çalıştım.

-Çocuklar şarkıya girince bende dur diyeme-

Masaya öyle bir vurdu ki etrafımızdaki herkes bize döndü. İnsanlar, önce benim korkudan titreyen bedenime sonra da sinirden kıvılcıma dönmüş Cavit'e baktı. Kalan rakısını da kafasına diktikten sonra sağ elini sandalyemin sırt tarafına koydu. Gözlerimi hemen dibimdeki siyaha yakın gözlerine diktim, yavaşça dirseklerimin iç tarafından sırt boşluğuma uzanan eşarbın iki ucunu alıp boğazımın biraz aşağısında birleştirdi. Gözleriyle elimi gösterip dekoltemi kapatan eşarbı tutmamı istedi. Tutunca benden uzaklaşıp sırtını sandalyeye geri yasladı. Titreyen elimle kahverengi saçlarımın arasından siyah bir tel toka alıp üstteki minik topuzunu çekirdek çıtlar gibi dişlerim yoluyla araladım. Sol elimle parlaklarımın arasında olan eşarbı araladığım tokayla tutturdum. Bunları yaparken gözlerimin kenarıyla görebildiğim Cavit, bundan memnun olup sakinlemiş göründü gözüme. Bacak bacak üstüne atıp ellerimi üst üste koydum. Oturduğum müddetçe ben ona bir kere bile bakmazken o beni önündeki rakı şişesini bitirene kadar izledi. Cavit'ti bu ne bekleyebilirdim ki ondan? Özür mü? Yanımda olmasına bile tahammül edemiyorken beni ölesiye sevdiğini söylüyordu. Sadece o an benden ayrılmayan siyaha benzer gözlere baktım ve içimden geçirdim "yalancı" bir gazino sahibinden nasıl olurda ağzından doğru bir söz çıkmasını bekleyebilirdim ki? Tüm hırsım ve cesaretimle kalktım sandalyeden ve eteklerimi toplaya toplaya yanından ayrılıp kulisin yolunu tuttum.

Kulisin kahverengi kapısını gürültülü bir hızla kapatıp makyaj masasına oturdum. Sinirin ve korkunun biçimlendirdiği yüze baktım aynadan. Koyu yeşil gözlere, soğuk bir mermere dönmüş cilde, ince uzun ucu kırmızı burnuma ve dağınık büyük topuzuma. Solgun ellerim Cavit'in tutturduğu eşarbın bükülü birleşimine kaydı ve yavaşça tel tokayı çekip aldım. Ağır bir çekimle desenli saten eşarp omuzlarımdan kayıp yere düştü. Saçlarıma tutunan tel tokaları da çıkarıp perdenin arkasına geçip elbisemden kurtuldum. Sağ elim bacağıma kaydı ve girintili çıkıntılı yanık izine dokundu. Beyaz tenimde kırmızı bir Cavit izi vardı. Maalesef bu kısacık hayatımda unutamadığım iki gün vardı, ilki buraya geldiğim ilk gün ikincisi ise bu yara izinin olduğu gece. Kursağımda kalıp yutamadığım ne varsa çoğu Cavit'in bir sözü bir düşüncesi gibi.

Bir yaz gecesinin belirtisi üzerine ince giyinmiş halde belime kadar olan dalgalı saçlarımı taradım, çıkmak için minik çantamı aldım ve kulis kapısının kulbuna elimi koyduğum an kapı bir anda açılıverdi. Siyaha yakın yakıcı gözler içeri girdi ve kapıyı kapatıp kapının yanındaki dolapla beni arasına aldı. Ellerini leğen kemiklerinin üstüne koyup ağzının kenarını kaşırken beni donuk gözlerle süzdü. İki elimle küçük çantamın saplarını boğarken kaçırdığım gözlerimi onunkilere götürdüm. Sağ elinin dört soğuk parmağını ateşime bakar gibi boynuma götürdü.

-Seni özledim.

Klasik Cavit'ti bu işi düşünce bal gibi tatlı dediği olmadı mı zehir gibi acı. Gözlerinden ayırmadığım gözlerimle yüzündeki belirsiz gülümsemeye baktım. Yüzüme vuran sıcak zehir gibi sigara kokan nefes denilen şey çenemden aşağı doğru süzüldü. Tüm ciddiyetimle duymak istediği soruyu sordum.

-Ne zaman geleyim?

Boynumda duran elini arkamda gıcırdayan dolaba yasladı ve ağır nefesini kulağımın orada hissettim. Dişlerimi birbirine bastırıp geçmişten gelen öfkeme hakim olmaya çalıştım.

-Bu gece.

Kafasını geriye çekerken gülümsemesinden çıkan tıslamanın verdiği kısık ve süratli nefes beni bir kere daha sinirlendirmişti. Ellerini tekrardan beline koyup gözlerini ayırmadan çıktı odadan.

***

Serince Gazinosu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin