Altıncı Bölüm

49 7 0
                                    

Ayhan'ın yüzü aklımda dolanırken elimdeki mavi kupaya tırnaklarımla vuruyordum. Saçlarım, tüm gevşekliğiyle çıplak kollarımdan dökülüyordu. Dışarıyı izleyen koltuğuma oturmuş, akşam olmasına rağmen ışıkları açmamıştım. Ne zamandır gazinoya gütmiyorum bilmiyorum ama ne Cavit ne de bir başkası arıyor. Kaçak bir katil gibi yakalanmamayı bekliyorum sanki. Kapının zili, içeriyi donattı. Kupadaki ritmik vuruşlarım durdu. Yavaşça kalkıp karanlık evde kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda Cavit'in dayak yemiş yüzünü görmemle kapıyı gözlerimi devirerek geri kapadım fakat o ayağını araya sıkıştırıp minik aralıktan şişmiş gözleriyle nefret dolu yüzüme bakıp:

-Lütfen.

Kapıyı sinirle tekrar açtım ve içeriye yürüyen Cavit'i tüm öfkemle arkadan izledim. Mutfağa -vicdanımın el vermediği bu katile su vermek için- giderken Cavit'in elini lambanın tuşuna götürdüğünü fark ettiğimde:

-Açma.

-Peki.

Su solu bardağı önündeki sehpaya koyduğumda kollarımı bağlayıp:

-Neden geldin?

Suyu, büyük bir utançla içmeye çalışırken:

-Konuşmak için.

Yanındaki boş yere iki defa vurdu. Oturduğum an burnu kanamaya başlayınca yüzümü buruşturup ilk yardım kutusunu almaya gittim. İçeri giderken de...

-Kafanı eğ!

Yanına oturmadan önce ışığı açtım, kutunun yan klipslerini açıp içinden pamuk ve batikonu çıkardım, pamuğu burun deliğinden içeri bastırdım. Bir elimle ensesinden diğeriyle de pamuğu tutuyordum. Ağzından çıkan acıklı nefesle birlikte yüzümü inceleyen gözlere baktım. Ne parfüm sıkmış ne de tıraş olmuştu. Saçlarına okyanus kokan jölesinden bile sürmemişti. Üzerine yanlızca kısa kollu bir penye altına yine düz bir kumaş pantolon... Çok keskin bir sigara kokusu burnumdan içeri girdi. Kanlı pamuğu bir kenara koyup temiz pamuğun üstüne batikon döktüm alnındaki yara için. Pamuğu dokundurarak sürerken:

-Kimle dalaştın?

-Önemsiz biri.

Gözlerine baktığımda her an sarılacakmış gibi heyecanla bakıyordu yüzüme. Yapışkanlı sargı bezini keserken elimi tuttu. Yüzüne baktığımda elimi göstererek:

-Öpebilir miyim?

Elimi kaldırıp diğer eliyle de bileğimden tutup gözlerini kapadı. Denizden çıkmışçasına bir nefes almış ve elime dudaklarını değdirmişti. Öpmedi, yanlızca değdirdi ve yanağına yasladı.

-Batikon kurumadan sargıyı yapıştırmam lazımdı.

Gözlerini açtı ve yüzünü yaklaştırdı. Bezi yapıştırdım, kutuyu alıp kalkacaktım ki bileğimden tuttu..

-Ne zaman?

Anlamayan gözlerle baktım ciddiliğimi korurken.

-Ne zaman affedeceksin?

-Bilmiyorum.

Ayağa fırladı bileğimi bırakmadan.

-Belirsizlik bana iyi gelmiyor, bir zaman sonra-

-Hiçbir zaman!

Anlık öfkemden çıkan bu kırıcı cümleyle birlikte gözleri fal taşı gibi büyümüştü.

-İyi de ölürüm o zaman.

-Sana hiçbir şey olmaz Cavit.

Elimi kurtarmaya çalıştığımda daha da sıkı kavradı.

-Benim yaşamamı istiyorsan beni affetmen gerek.

-Tamam, bir şartla seni affederim.

Fırsat yakalamış gibi can geldi ikimize bir anda.

-Bana Ayhan'ı neden öldürdüğünü söyleyeceksin.

Yüzü donuklaştı, gelen enerji kayboldu. Bir süre düşünürken elimdeki kutuyu sehpaya indirip beklemeye başladım.

-Seni sevdiğini söyledi.

Hareketlerim dondu. Yüzümdeki tehditkâr ifade yerini şaşkınlığa bıraktı. Cümlelerini tepkisiz bir şekilde devam ettirdi.

-O kanlı yüzüyle kahkaha atarken "Bergüzar'a âşığım!" diye bağırmasaydı belkide o çakmağı yakmazdım. Annemin katili olan babamın da dediği gibi "Seveni öldürmezsen, sevileni öldürmek zorunda kalırsın." bende seni öldüremeyeceğime göre...

Kendi duyabileceğim bir sesle:

-Allah seni kahretsin Cavit.

Avuç içlerimi şakaklarıma koymuş gözlerimi etrafta şaşkınca gezdiriyordum. Cavit'in zırvaladığı şeyleri dinlemek yerine bir zaman önceki kâbusumda yerde öylece uzanan Ayhan'ı görüp hissediyordum. İkimizde suspus olup oturduğumuzda engelleyemediğim yaşlarımı sessizce akıtıyordum. Beni şu anki konumda daha da sinirlendiren şey ise Cavit'in hiçbir şey olmamış gibi içki içmesiydi. Ne laf anlatmaya ne de bağırıp çağırmaya halim kalmıştı, bundan fırsat bilip pijamalarımla dışarı atmıştım kendimi. Çıkmadan önce küçük sehpanın üstünden aldığım kulaklığımı kulaklarıma takıp -bu aşkın içinden bir fırtına gibi geçen- mâlum şarkıyı dinlemeye koyuldum. İçimde deli gibi aşkını bağıran Cavit, aklımdaki öfkeli Zehra. Bu, anlamını çözemediğim zıtlık yüzünden ne yapacağımı bilmeden öylece dolanmanın azabı ve eziyeti vardı üstümde. Bergen'in sessiz çığlıkları kulaklarımda yankılanırken sıcak gecede araba kornalarının arasında geziniyordum.

***

Serince Gazinosu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin