2 Eylül 2021
Koskoca iki ay ne doğru düzgün gazinoya gitmiş ne de Cavit'le düzgün bir şekilde konuşmuştum. Birini öldürdükten sonra pişman olmuş bir adam gibi hüznümün biraz azaldığı veya kâbus görmediğim bir gecenin ertesi akşamında gazinoya geliyor -yanlızca- Bergen'den bir parça okuyup gidiyordum. Garsonlar ve bazı müptelâlar benim bu pişman halimi sorgulasa da "Bu aralar biraz rahatsızım." deyip geçiştirirmem kimseyi tatmin etmiyordu.
-Günler, benim doğduğum günü -2 Eylül'ü- gösterdiğinde Cavit'in on altı yıldır yaptığı gibi elinde iki kitapla gelmesini bekliyordum. Bu bekleyiş, bu yıl beni mutlu etmekten ziyade sıkıntı ve strese sokuyordu. Beklediğim kapı zili, düzeni değişmeyen evimde yankılandı. Yavaş yavaş süzülmüş, kapının ardında elindeki dikdörtgen şeklinde ki hediye paketiyle gülen gözlerine bakmıştım. Beni neşelendirmek umuduyla içeri girmiş, kapıyı örterken de doğum günü şarkısını söylüyordu sessizce. Salondaki alelade bir koltuğa oturduğumda yanıma oturup otuz iki diş gülen yüzüne baktım. Omzumun biraz üstünde olan saçlarımı ellerimle tarayıp cafcaflı hediye paketini açmadan öne kalkmış üzerindeki deri ceketi çıkarırken:
-Dışarda deli dehşet bir yağmur yağıyor.
Yağmur damlacıklarını üzerinde biriktirdiği ceketi masanın yanındaki sandalyenin sırtına atmıştı. Üzerindeki dar kısa kollu siyah penyeyi aşağı doğru çekerken yanıma oturup kısa saçlarıma bakmıştı. Parmaklarını saçlarımın kırık uçlarında gezdirirken:
-Bana dokunmadan nasık eziyet edebildin?
-Sen nasıl yaptıysan bende öyle yaptım.
"Kâbusun etkisi üzerime işlemiş, beni yatağa gömmüştü. Yatağın kenarını yumruklarımın arasına almış terleyen alnımdan minik ter, kaşımın kılları arasına girmişti. Ayhan'ın gitmek bilmeyen yüzü aklımın karanlık köşesini ele geçirmiş, öylece oturuyordu. Çok iyi bildiğim bir şey vardı ki, insanı yazmaktan ziyade silmek daha çok yorar. Bende bugün burada, bu gece yorucu taraftayım. Anlık bir ağlama krizi beni yataktan kaldırmış karanlık koridorda sendelememe neden olmuştu. Gördüğüm ilk kapının banyo kapısı olması bana, çatının ucunda kollarımı açmış vaziyette olduğum ânı hatırlattı. Kapının koluna bir elimi diğer elimi de yanındaki duvara yaslayıp kapıyı son gücümle açtım. İçeriye girdiğimde diş fırçasının yanında duran uzun ince sivri uçlu makası bıçak misali karnıma doğrultmuştum. Saçlarımı savurmak adına kafamı kaldırdığımda aynada şişmiş yüzümü görmüştüm. Terin verdiği ıslakla suratıma yapışan uzun kahverengi saçlarıma kaydı gözlerim. Makası bu sefer tutma deliklerinden parmaklarımı geçirip iki keskin tarafı birbirinden ayırdım. Kalın ve gürce tuttuğum saç tutamını omzumun biraz üstünde olacak şekilde kestim. Saçlar ilk önce yavaş sonra hızlı hızlı yere dökülmeye başladı. Aynadaki yüzden gözlerimi çekmeden kesim işlemini bitirdim."
Ellerini saçımdan çekip eski yüzüne geri döndü. Gözleriyle paketi göstererek:
-Hadi aç.
Gözlerimi gözlerinden ayırmadan pakedi elime aldım. Kırgınlığım, bu odaya sığmayacak kadar büyükte olsa da, onun gözlerine baktığımda içimdeki istemsiz kıpırtı dinmeyecekti. Kitapları dizlerime koydum: 'Şeker Portakalı' , 'İçimdeki Müzik'... Bu iki kitabı okumuş da olsam teşekkür edip gülümsedim. Bunun üzerine çıplak kollarını sarılmak için açtı, bir süre izledim fakat sonra bir anda hınçla sarılmam Cavit'i bayağı şaşırtmıştı. Onun nabızlarını göğsümde hissedişimi ne kadar özlediğimden habersizdi. İnce okyanus ve bırakamadığı sigara kokusunu ne kadar derinden içime çektim anlatamam.
Barışmalar hiç ummadığımız anda gerçekleşir, bu affediş de böyle bir zamanda böyle bir günde oldu. Küslüğün verdiği ağrı vücudumda iki aydır inlerken... ilacın bu olduğunu tahmin edememiştim. O, sevinçten ağlayacak vaziyetteyken benim içimdeki bu kör kuyunun dolması eski hayatıma şükretmemi sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serince Gazinosu
Romance16 yılın yazgısı, cennetteki haram meyvenin yasağı. Bir gece vakti çaresizlikle kabul edilen bir sözün on altı küsur yıllık eziyeti. Aşkın alevinden karşı tarafı göremeyen bir çocuğun tutmayacağını bile bile verdiği "yardım sözü". Bu hikayenin şark...