Bir şeyler yaşamasaydık, yazmayacaktım.
Başka bir şeyler de yaşamasaydık, silmeyecektim."Sunoo, sipariş ettiğin kalemler geldi." diye seslenen Sunghoon'a "Geliyorum." diye bağırdım.
Defterin sonuna süslü bir şekilde "Kim Sunoo." yazıp tarih attıktan sonra kalemi bıraktım. Yazmaktan parmaklarım acımıştı.
Sunghoon'un yanına gidip elindeki paketi aldım. Jake'e de selam verip odama geri döndüm.
Evimi kendi evleri gibi kullanmaya alışmışlardı zaten.
Paketi açıp içindeki kalın uçlu renkli kalemlerimi masaya koydum. Her renkten birer tane almaya özen göstermiş, siyahtan 3 adet almıştım.
Defteri elime alıp camın önüne geçtim. Parmaklarım son 17 günde yazmış olduğum satırlarda gezinirken gülümsedim. Her gün bir bölüm yazmıştım.
Güzel anılardı.
O kadar duyguyu bir deftere sığdırmam mümkün değildi ama son 92 ayımın özeti olarak bunu sunabilirdim. Kitap gibi bir geçmişti benimkisi sonuçta.
Anılarımız her seferinde hoş bir etki bırakıyordu bedenimde. Ama unuttuğum sesinin, gözlerinin özlemini çekmiyordum.
Yaklaşık 4 yıl önce söz verdirtmişti Jake bana. O gece elinde valizlerle karşıma çıktıktan sonra ne onu tekrar görmüştüm, ne de adını tekrar duymuştum. Silmiştim, en içlerime atarak.
Sadece yaşadığını biliyordum, ölseydi söylerlerdi çünkü.
Sonbaharda yaprakların dökülmesi gibiydi. Bir yandan yalnızlık veriyordu, bir yandan özgür hissettiriyordu.
Heeseung şuan kiminle, nerede, ne yapıyor beni hiç ama hiç ilgilendirmiyordu.
Jay, Jungwon ve Niki onunla hâlâ arkadaşlar mı, ilgilenmiyordum. Ben onların yanındayken adını anmıyorlardı sonuçta. Jake ve Sunghoon'un Heeseung ile konuşmadığını bilmek benim için yeterliydi.
Bazen düşünüyorum da, hepimiz onu yalnız bıraktık diye üzülüyor mudur? Beni, bizi ilk o bıraktığı hâlde bunu düşünüyordum.
Çünkü bilmiyordum, hiçbir açıklama almamıştım.
Neden benimle olduğunu bilmiyordum. Neden ayrıldığımızı bilmiyordum. Neden benimle oynadığını bilmiyordum. Neden beni değil de o aptal eski sevgilisini tercih etmişti bilmiyordum. Neden yurtdışına gitmişti ya da neden geri gelmişti, bilmiyordum.
Lanet hiçbir şeyi bilmiyordum. Anlamıyordum, mantıklı gelmiyordu. Soramıyordum kimseye, korkuyordum ama merak da ediyordum.
Herkes çok yakıştığımızı söylerken biz neden birbirimizi yakıştıramamıştık? Neyi yanlış yapmıştık?
Neden tüm kara duygulara dönüşmüştü ilişkimiz? Neden, ikimizde de beyaz yoktu?
İşte, bilmediğimiz bazı soruların cevabını alırsak karar verebiliriz. Evet deriz, o da haklıydı. Haklı olduğu için böyle oldu.
İlk gün bana Jake'in isteğini tekrar iletse, tekrar kabul ederim. Onu tekrar severim, tekrar acı çekerim. Ama sevgili olmazdım.
Daha az zarar verirdi o zaman. En azından "Hakkı var, sevgili değiliz." derdim.
Bilmiyordum olacakları ama. Bilseydim yapmazdım.
Masada duran kalemlerimden kırmızıyı aldım. Defteri, üşenmeden yazdığım tüm satırları karaladım. Sonra mavi aldım, sarı aldım, yeşil aldım, mor aldım. Tüm renklerle boyadım defteri.
Renklerin karışımları siyaha dönerken, siyah kalemlerin her biriyle karaladım son olarak.
Ama beyaz kullanmadım.
Boyalarım biterken defteri bir kutuya koyup kapattım. Siyah kalemlerden birini de defterle birlikte hediye paketine sardım.
Heeseung'ın nerede olduğunu öğrenmiştim ve bu işime yarayacaktı.
Hediye paketini de güzel bir poşete koyup masamın başına oturdum. Küçük not kağıtlarımdan birini alarak postayla yollayacağım "hediye" için not düşündüm.
Gülümseyerek kalemimi elime aldım. Not kağıdını da poşetin içine atmadan önce son kez okudum.
"Evet, sen de haklısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, you're right too.﹕heeseung+sunoo ✓
Novela Juvenil"Resmimizin beyaz eksikliğinden tamamlanmayacağını anladığımda kağıda hakim olan siyah renkte dolandı gözlerim. Beyaz masumluğu ve güveni simgelerdi; siyah da hüznü ve hırsı. Ne olmuştu da beyaza boyadığımız resim siyah olmuştu? Renkleri mi karıştı...