Sabahın ilk saatlerinde telefon sesiyle uyandım. Telefonu kulağıma koyup uykulu sesimle "Efendim?" dediğimde arayan her kimse kısa kesmesini ve geri uyumayı diliyordum.
Karşı taraftan "Heeseung kayıp, dün geceden beri bulamıyoruz." dedi Niki. Sesindeki endişe tüm uykumu kaçırırken yattığım yerden kalkıp "Ne demek kayıp, ne oldu?" dedim.
Niki nefesleri arasında "Jay ile kavga etmişler. Jay sırrını söylediğini öğrenince deliye dönmüş. Heeseung da çekip gitmiş. Telefonunu açmıyor, bildiğimiz her yere bakıyoruz." dedi.
O konuşurken hızlıca üstümü değiştirmiştim. "Neredesiniz?" diye sordum. "Jay'in evinde toplanacağız, oraya gel." dediğinde ise evden çıktım.
Sunghoon'u uyandırıp haber vermemiştim, nasıl olsa sevgilisi haber verirdi.
Yalan, zaman kaybetmek istemeyeceğim kadar korkmuştum.
Koşarken bir yandan da Heeseung'ı arayıp durdum. Çalıyordu ancak açan yoktu. Yol boyu zihnim istemediğim senaryolar kurarken sonunda diğerleriyle evde toplandığımızda tedirginlikten bacağım titriyordu.
"Ne yapmalıyız? Çoğu yere baktık." dedi Jungwon.
Yalan söylüyordu, bakmadıkları yerler olmalıydı.
Jay sinirli gözleriyle zemine bakarken Jake ayağa kalkıp Jay'e ilerledi. "Başına bir şey gelirse de böyle bakacak mısın?" dediğini duydum Jake'in.
Bir de orada kargaşa çıkmasını kaldıramazdık. Sakinleştirmek için "Jake-" dediğimde elini kaldırıp beni susturdu. Ya da benim konuşacak gücüm yoktu ki asla susmazdım o durumda.
Jake hâlâ Jay'e bakıyordu ancak Jay gözlerini yerden çekmemişti. Jake sinirle gülüp Jay'in yakasından tutarak kaldırdığında kalkıp Jake'in kolunu tuttum.
Jungwon ve Niki de yardım edince bir olay çıkmadan ikisini ayırmıştık. Öğle saatleri gelirken Jake'i de alıp evden çıktım. İkimizin de temiz havaya ihtiyacı vardı.
Ortamı biraz rahatlatmak için "Heeseung'ı senin kadar seven biri varsa, o da Jay'dir. Üstüne gitmemeliyiz bence." dedim.
Belki de sadece sessiz kalsaydım kendi gözümü boyamaya devam edecektim.
"Ne zaman korkmuyormuş gibi davranmayı keseceksin?" diye sordu Jake. Gözleri yoldan hiç ayrılmazken bir anda konuşması "Ne?" diyerek afallamama sebep olmuştu.
Bunun üzerine "Heeseung'dan hoşlandığını görebiliyorum." demişti, ben de susmuştum.
Beraber birkaç kez daha etrafa baktığımızda Jungwon aramıştı. "Heeseung telefonumuzu açtı, üşüdüğünü söyleyip kapattı. Sesi iyi gelmiyordu hiç." dedi. Hep birlikte açık alandaki yerlere bakmamıza rağmen Heeseung'ı bulamamıştık.
Vakit ilerledikçe gerginliğim artıyordu. Tüm gün hiçbir şey yememiş olmam ve önceki gece neredeyse hiç uyumamış olmam bedenimin bir yerlere yığılmasına sebep olacak dereceye gelmişti.
Taksideyken Niki'yi arayıp gelişme olup olmadığını sordum. Olumsuz cevapla yüzüm iyice düşerken istediğim yere varmamla taksiden indim.
Telefonu kısaca "Onu buldum." diyerek kapattım. Kumlarda koşarak Heeseung'ın yanına vardığımda ağladığını fark etmem geç olmadı.
Hızlıca eğilip yüzünü avuçlarım arasına aldım. Baş parmağım göz yaşlarını sildikçe yenileri ekleniyordu. Sesimi zar zor geri kazandığımda "Ağlama..." diyebildim sadece. Dudağını ısırmıştı ağlamamak için.
Sesim o kadar çaresiz çıkmıştı ki sadece bu kelimemden bile ona ne kadar çok aşık olduğumu anlayabilirdi.
Ama o anlamamayı seçti.
Acı çektiğini fark etmem için anlatmasına gerek yoktu. O konumda hıçkıra hıçkıra ağlayan biri aşkından ağlamazdı sonuçta.
Acıydı, sadece acı.
Kafasını omzuma yasladığında saçlarını okşadım. Kısa süre sonra kafasını dizlerime koyduğunda ise ağlaması yeni yeni kesilmişti.
Ne Heeseung bir şey söyledi, ne de ben bir şey sordum. Uzunca bir zaman öylece durduk.
Nefesleri düzene girip uyuyakaldığında hırkamı çıkarıp üzerine örttüm. Üşüyordu sonuçta. Çekip gitmesine rağmen kısa kollu tişörtünün üstüne bir şey alabilirdi.
Gözlerimde birikmiş yaşları silip boş bakışlarla denizi seyrettim, sabaha kadar. Güneşin ilk ışıkları usulca gözüme iliştiğinde ne zamandır denizi izlediğimi yeni fark etmiştim.
Aynı pozisyonda oturmaktan uyuşmuş bacaklarım üzerinde hareketlenme hissettiğimde gözlerim Heeseung'ınkiler ile buluştu.
Mırıldanarak "Uyuyamadın mı, gözlerin kızarmış?" dedi. Bu dağınık hâline gülümsedim. "Ağladın mı, gözlerin şişmiş?" dediğimde kafasını çevirmişti, güldüğünü görmüştüm.
Pozisyonlarımızı değiştirdiğimizde artık ben Heeseung'ın bacaklarında yatıyordum.
Gözlerim rahatlık etkisiyle kapanırken elleri saçlarımda turluyordu. Uyumuyordum ancak dışarıdan öyle gözüktüğüne emindim. Zira Heeseung da öyle zannediyordu ki uykuya dalmadan hemen önce bir takım sözler işittim.
"Seni seviyorum, Sunoo."
O zamanlar gerçekten duymak istiyordum bu sözü. Öyle ki hep söylemesini bekledim. Mutluluk veriyordu.
Mutluluk kaynağımın mide bulantısı yaratacağını kim bilebilirdi? Şahsen, ben asla tahmin etmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes, you're right too.﹕heeseung+sunoo ✓
Ficção Adolescente"Resmimizin beyaz eksikliğinden tamamlanmayacağını anladığımda kağıda hakim olan siyah renkte dolandı gözlerim. Beyaz masumluğu ve güveni simgelerdi; siyah da hüznü ve hırsı. Ne olmuştu da beyaza boyadığımız resim siyah olmuştu? Renkleri mi karıştı...