Akşamüstü saat yedi sularıydı, dört çocuk; eski bir binanın neredeyse yerle birleşik olan balkonunun önünde, ellerinde bile zor görünen deniz atını gömmeye hazırlanmaktaydı. Alaca karanlıkta, esmer çocuğun avuçları arasındaki cesedi otların içine koydular. Hepsi heyecanlıydı, büyükler gibi davrandıkları için. Bilirsiniz, insanlar küçükken büyük olmayı, büyükken de küçük olmayı isterler. Garip bir şekilde üzerlerinde sorumluluk olması çocukları gururlandırır, yetişkinlerse çoğunlukla bundan hoşlanmazlar. İnsan değil mi işte? İlginç. Kış ayı olduğundan rüzgar az esmesine rağmen hasta edecek kadar keskindi. Azıcık bir toprak eştiler, sonrasında deniz atını çukura (her ne kadar çukur olmasa da, kendilerini deniz atının yerine koydukları için o bir çukurdu.) yerleştirdiler. Cenaze gömmek adına tek bildikleri dua okumaktı, inceliklerini imam gibi bilmeleri de beklenemezdi zaten. Ezan kulaklarını sağır edecek kadar gür bir halde içlerinde çınlarken, belli belirsiz oynamaya başladı dudakları. Ellerini yüzlerine sürüp kalktılar. Fısıltıyla 'amin' dedikten sonra, kumral saçlı kız duasını söyledi dışından.
''Allah'ım onu cennetine al.''
Deniz atı için neredeyse ağlayacaklardı, büyükler gibiydi şimdi onlar. Kalpleri de duyguları kadar kabarmıştı. O yüzden bu an kafalarına keskin bıçaklarla kazınacak kadar tesirliydi. Çelişkili bir zamandı bu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağılmaya Hazır Bulutlar |Kısa Öyküler|
Short Story'' İşte bütün sevginin karşılığı buydu. Üzgünüm ve sonrası bilmem ne... O merdivenin başına gelmek, adımlarını sırf seni görebilmek için atmak ne de zor bilmiyorsun! Sadece birkaç cümleye sığabilen bir şeyi beslememeye çalışın içinizde. Çünkü herkes...