Bölüm 2: Tesadüflere İnanır Mısın?

443 49 29
                                    

 "Keşke kalbim olmasaydı, dedi.
'Öyle acıyor ki..."

Küçük Kadınlar /  Louisa May Alcott


*****

  Dün gecenin yorgunluğu yetmezmiş gibi bugün oldukça yoğun bir programa sahipti. Bu da demek oluyorduki akşama pestili çıkacaktı.

   Dün kendini zar zor evine atmış bütün gece heyecandan uyuyamamıştı. O tuhaf çocuğun ne yapmaya çalıştığını, çantasını ne yapacağını, onu ihbar edip etmeyeceğini ve kırılan gururunu düşünüp durmuştu. Saat sabah vakitlerini gösterirken sonunda uykuya dalmıştı ama bu sefer çok geçmeden kapısı onu uyandırmak üzere annesi tarafından çalınmış ve zorla yatağından kalkmıştı.

  Şimdi ise kampüsün girişinde ders saatinin gelmesini beklerken arkadaşını dinliyordu.

  "Hayır anlamıyorum, bir insan makarnayı nasıl mayonezle beraber yer?"

   Biricik arkadaşı Taehyung dün flörtü ile çıktığı randevuda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Kız Taehyung'un vurulduğu kızıl saçlarını iğrenç bir sarıya boyamıştı önce ve dürüst olmak gerekirse Jungkook birkaç metre ötesinde duran taze sarışına bu rengi hiç yakıştırmamıştı, sonra gittikleri bir restorantta Taehyung'un hiç sevmediği o ikiliyi yani makarna ve mayonezi birbirine karıştırıp yemişti. Üstüne üstlük bu da yetmezmiş gibi Taehyung'a da denetmeye çalışmıştı. Aralarında büyük bir aşk yoktu, zaten Taehyung'un üzüldüğü şey böyle bir kızla flört etmiş olmasıydı.

   "Ne olursa olsun o kızla iyi vakit geçirdin. Karşındakinin tercihleri ve zevkleri bizi ilgilendirmez Taehyung. Saçını boyamak istemiş boyamış, makarnayı mayonezle sevdiği için öyle yemiş ve sevdiği şeyi seninde sevmeni istemiş. Bunda kötü bir niyet yok. Oldu ve bitti, sakinleş artık."

   Her zaman böyleydi araları, Jungkook açıksözlü biriydi ve arkadaşı haklı veya haksız olduğunda asla cümlelerini yutmaz en önemlisi yalan söylemezdi. Aklından geçeni direk aktarırdı. Taehyung bundan memnundu. Bazen kırıcı olsada arkadaşını sevmesinin başlıca sebeplerinden biri onun bu dobra halleriydi.

   Dudaklarını büzüp omuz silkti.

   "Haklısın. Bu sefer abarttım."

  Jungkook başını yavaşça sallayarak onu onayladı ve bakışlarını bahçede gezdirirken söylendi.

   "Aynen öyle dostum."

  Bahçede gezen gözlerini kolundaki saate çevirip dersine ne kadar kaldığını hesapladı. Fazla vakti yoktu bu yüzden arkadaşının omzuna yavaşça vurup kampüsten içeri girdi. Gerçekten yorgundu, üstüne uykusunu iyi alamamıştı ve bu onu ister istemez suratsız biri yapıyordu. Genel olarak çevreye boş bakışlar atan biriydi zaten ama bugün ikiye katlanmıştı bu huyu. Okula girdiğinde kendisini gözüne kestirip hızlı adımlarla yanına yerleşen Soeyon'a yandan bir bakış atıp ilerlemeye devam etti.

  "Yorgun görünüyorsun Jungkook. İstersen kafeteryada bir kahve içip soluklanabiliriz."

   "Yorgun olan benim değil mi? Kafeteryaya tek başıma gidip yine tek başıma dinlenebilirim Soeyon. Sende o sırada beni kullanarak kıskandırmaya çalıştığın eski sevgilinden adam gibi özür dileyip eskisi gibi olmaya çalışabilirsin belki. Sadece bir öneri."

  Adımlarını hızlandırıp Soeyon'a cevap verirken sesi o kadar soğuk çıkmıştıki kız daha fazla ısrar edemeyip utançtan kızaran yanaklarıyla arkasını dönerek yanından uzaklaşmıştı. Jungkook onun kötü biri olmadığını biliyordu ama bazen yüzsüzlüklerine dayanamıyordu. İnsanlarla uğraşmak onun için çekilmez bir durumdu. Kimsenin kendisini kullanmasına izin vermezdi.

Scenery ~{Jikook}~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin