4.Bölüm : Denizin Derinlerinde Kafi Olmayan Hisler.

119 10 19
                                    

Yukarıdaki şarkıyı açıp okumayalım bir şarkı bir kitabı anlatamaz çünkü. Spotify hesabım ; Melis Kuşadalı.

Gri yıldızlar parlatılmak istiyor* onları parlatmak sizin elinizde, vote ve yorumlarınızı bekliyorum.

Bu bölüm, Bir doğru lütfuna bin yanlışı kabullenenlere gelsin.

4.Bölüm : Denizin Derinlerinde Kafi Olmayan Hisler.

*Ben bir psikoloğum, ve şu zamana kadar hiç kimseye gerçek dünyaya dönün diyemedim. O hayal dünyalarının daha temiz olduğunu bildiğimden.*





Yerde upuzun yatıp mahzunluğunu saklamaya çalışan, gözleri dalgın adam. Bana küçük bir an yaşadıklarını kaldıramayan, hüzünlü bir çocuğu hatırlatmıştı? o koskoca adamdı, dev cüssesi ve erkeksi kokusu her bir yanımı sarmışken, bunu bana düşündürenin ne olduğunu sorgulamaktan kaçındım, o ise hala gözlerimin en derinine dalmış boğuluyordu, yüzemediğinden değil yüzmek istemediğinden, çünkü attığı her kulaç bir acıyı onun önüne koyuyor, izletiyordu. Gözlerini kapatsa önünü göremiyor, kulaklarını kapatsa sessizlikten ürküyor, ve acılarına haykırsa susamamaktan korkuyor.

O bir adam,

Lakin sokaklardan korkan bir çocuk gibi yuvasına sığınmış,

"Şimdi sen söyle, sen bu kadar ortadayken, seni nasıl bulamıyorlar?" Sorduğum soruyla, kış yaza çevrildi sanki, ama o hala yanıyordu. Konuşmamla susmasına sebebiyet vermiş öylece dudaklarının aralanmasını beklerken. O sadece gözlerime bakmış zamana meydan okuyordu. Zaman ise onun inadına durmuştu, akan nehirler bile susmuştu, şimşek bile şehrimize uğramamış, yağmur yağmadan gök kuşağı açmıştı, karsa sesiydi, hiç yağmamıştı, şehir de kulağımdı. O pencerede güneş açmaya başlayınca umutsuz bir çocuk gibi oradan ayrılıp, karın yağmayacağını kabullendiğim sıra da,

"Kimi aradıklarını bile bilmiyorlar. Hiç bir kimlik bilgim kayıtlı değil bir fotoğrafım bile yok. Sadece adım var Ezel, o bile gerçek değil." Sesi, tanımlayamamıştım cümlelerini odaklanmaktan. O bile gerçek değil. Onun adı Doğan. Ama o bir doğru lütfuna bin yanlışı kabul etmişti. Koskoca alan da kusursuzca oyununu halledip kimseye yakalanmıyordu ama, tek gerçeği kaçtığı ismiydi, hiç bir şeye sahip değildi çünkü her şeyinin farkında değildi.

"Temiz iş." dedim elimi sıfır yaparak. Ona sorular sormayacaktım, canını acıkmaktansa bir şey yok, iyisin oyununu oynayıp hislerimi görmemesini sağlayacaktım. Her zaman ki gibi.

Kirli sakarlarını kaşıdı, ben bir cevap beklemedim o da vermedi.

Yerinde doğruldu ve ayağı kalktı bana elini uzattı, elini tutmak istedim ama o an için yenik düşmek istemedim. Elini tutmadan ve bir yerden güç almadan yerimden adeta zıpladım ve karşısında yerimi aldım. "Acıktım." dedim çıplak karnımı okşarken.

Gözleri karnıma dokundu. "Bence de acıkmalısın, kasların var ama kemiklerin belli oluyor."

"Hım?" dedim muzır bir tavırla. "Teklifin hala geçerliyse, hazırlanalım ve bir an önce yemek yiyelim o zaman." gözlerime kısa bir süre bakıp güldü. Bir cevap vermeden iki uzun bantların arasından çıktı, esnedim. Ve bende çıktım.

Beraber odadan ardından merdivenlerden çıktık ve en üst kata yatak odası kısmına geldik. Bunlar yaparken ne ben ne de o konuştu. Artık durduğumuz da ve ben bir cevap beklediğim de cevabı dudaklarından çıktı. "Yarım saate hazırlan, gidelim." dedi. Başımı salladım ve bir şey demeden arkamı dönüp bana verilen odaya girdim. Kendi kıyafetlerim daha gelmemişti ve bu konuyu ben de unutmuştum bunu ona söylemeyi aklıma kazıyıp, dolaba doğru yürüdüm ne giyeceğime karar verip seçtikten sonra terli olduğum için duşa girmeye karar verdim.

LADESİ BOZAN BÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin