"Abla biraz daha uyursan geç kalacaksın." sesiyle rüyamın en güzel yerinde gözlerim aralandı. "Odamdan çık hemen!" diye bağırarak Bulut'u odamdan kovdum. Her gece geç saatlere kadar film izlediğimden sabahları uyanırken epeyce zorlanıyordum. Yavaşça doğruldum ve uzunca bir süre odamı izledim. Perdenin arasından süzülen güneş ışınları odamın yeşiliyle birleşerek güzel bir görüntü ortaya çıkarıyordu. Daha sonra hazırlanarak mutfağa yöneldim. Yerler cam kırığı içindeydi. "Sevgi Abla bugün Bulut'u ben servise çıkarırım, sen onunla uğraşma bir de." dedim ve Bulut'la birlikte dışarı çıktık.
Aradan bir hafta geçmişti ve yeni çocuğa olan ilgi yeterince azalmıştı. Onunla konuşanları dinlemek çok eğlenceliydi. Hepsini birkaç kelimeyle yanıtlıyor ve söyleyecek başka bir şey bırakmıyordu. Henüz onunla hiç konuşmadım, konuşacağımı da sanmıyorum. Bakışlarında değişik bir his vardı. Nasıl anlatsam, hani yere düştüğünüzde etrafınıza bakınır, kimsenin fark etmediğini görünce çaktırmamaya çalışırsınız da yüzünüz gereğinden fazla duygusuzlaşır ya öyle bir şeydi işte. İnsanlara göre ciddi bir bakıştı ama ben onu görünce sürekli acaba düştü mü diye düşünüyordum. Haliyle biraz gülüyordum da. Kimi zaman içimdeki gülme dışıma ppppppu diye bir sesle çıkıyor ve ben de bozuntuya vermeden öksürüyormuş gibi yapıyordum. Asıl komik olan da kimsenin güldüğümü anlamaması oluyordu.
Okulda kimi zaman sınıfta, kimi zaman bahçede ağaçların altındaki yeşilliklere oturur resim çizerdim. Resim çizmek daima hayatımın bir parçası olmuştur. Ama yaptığım resimleri başkasının görmesini sevmem. Bu yüzden az sayıda kişi bilir resim çizdiğimi.
Son ders boştu ve bahçeye inmiştim. Yine aynı ağacın altında oturmuş resim yapıyordum. Bir an arkama baktığımda güneşte parlayan mavi gözlerle karşılaştım. Ayaktaydı ve dikkatlice beni izliyordu. Defteri ters şekilde dizlerime koyarak bakışlarımı ona çevirdim. Bir şey demesini bekledim ama ağzını bile açmadı.
-"Merhaba" dedim soru sorar gibi bir tavırla.
- "Çizimin çok güzel, neden saklıyorsun?" dedi.
-"Saklamıyorum, hem neden saklayayım ki" dedim afallamış bir hareketle
-"Göster o zaman" dedi ters çevirdiğim defteri işaret ederek.
-"Onları görmek isteyeceğini pek sanmıyorum. Her neyse sonra görüşürüz" dedim eşyalarımı toplayıp çantama koyarken ve kalkıp servislere doğru yürümeye başladım. Neden benimle konuşmak istemişti ki? Alt üstü sınıftaki bir kızdım işte. Belki de arkadaş olmak istemişti ama bu tersleyişimden sonra aynı fikirde olduğunu pek sanmıyordum. Hem neden yanıma geldiğinde merhaba dememişti? Bu çocuk neden bu kadar farklıydı? Servise bindiğimde her zamanki yerime giderek oturdum. Kulaklığımı takıp camdan açmaya başlayan bahar çiçeklerini seyretmeye başladım. Oldukça güzellerdi ve bana huzur veriyorlardı.
Evimin önüne geldiğimde servisten indim ve yürümeye başladım. Ama bu sefer tek inen ben değildim. Biraz geriye baktığımda bunun yeni çocuk olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Onu görmemiş gibi davranarak yürümeye devam ettim. Hızlı adımlarla önüme geçerek yan bloklardan birine girdi. Artık bir servis arkadaşım olmuştu. Doğruyu söylemek gerekirse bunun yeni çocuk olması beni biraz endişelendiriyordu. Nasıl davranacağını hiç kestiremiyordum. İnsanlarla konuşmayı sevmediği de her halinden belli oluyordu. Onunla iletişim kurmam mümkün değildi !
Bu sabah alarm kurarak uyanmıştım. Üstelik uyanırken de hiç zorlanmamıştım. Perdelerimi hafifçe aralayarak parlak sabah güneşinin odama dolmasına izin verdim. Yaklaşık bir haftadır yeni çocukla birlikte servise biniyorduk ama aramızda tek kelime geçmemişti. İkimiz de konuşmakta pek iyi değildik sanırım, ya da okul bahçesindeki olay yüzünden bir daha benimle konuşmak istememişti. Servis beklerken arada çaktırmadan ona bakıyordum. Doğruyu söylemek gerekirse umursamaz tavırları ilgimi çekmeye başlamıştı. Sürekli ne yaptığını merak ediyordum. Genellikle sırtını ve tek ayağını duvara yaslamış şekilde tam karşısına bakıyordu. Bugün, nasıl olsa fark etmiyor diye bakışlarım uzun süre onun üzerinde kalmıştı. Birkaç saniye sonra başını bana doğru çevirip gülmeye başladı. Anında gözlerimi telefonuma indirdim ve içimden anlamamış olması için dualar etmeye başladım."Allah'ım nolur anlamasın, başka bir yere baktığımı sansın, Allah'ım sen büyüksün, amin, milyon kere amin"... Utançtan ne yapacağımı bilemiyordum. Şurada sığabileceğim büyüklükte bir delik olsaydı da yaşamıma orada devam etseydim. Yerinde başkası olsaydı bu kadar utanmazdım sanırım. Nedenini bilmiyordum ama o şekilde gülmesini fazla kafama takmıştım.
Beden derslerinde ağaçların okul bahçesinden görünmeyecek kısmında resim çizer ya da müzik dilerdim. Bugün yine ağaçların altına sırt üstü uzanmış müzik dinlerken gökyüzünü izliyordum. Yanıma bir şey yaklaştı, başta beden öğretmeni olduğunu sanarak korktum ama sağıma bakınca yanımda yeni çocuğun olduğunu gördüm. Yanıma oturdu ve o da gökyüzünü izlemeye başladı. Birkaç saniye ona baktım. Kıvırcık saçları yüzüne çok güzel uyum sağlıyordu. Genellikle ilginç tişörtler giyiyordu ve gerçekten çok güzellerdi. Ona bakarken bir kere bile bakışlarını çevirmedi. Sadece gökyüzünü izliyordu. Kendimi tekrar yeşilliklere bıraktım ve ben de gökyüzünü izlemeye devam ettim. Dersin sonuna kadar bu şekilde durduk. Bir şey söylemesini bekledim ama hiç söylemedi. Değişik bir kişiliği vardı, başkalarına benzemiyordu. Hiç konuşmadan öylece yanımda durması hoşuma gitmişti. Onunla arkadaş olmak istemeye başlamıştım sanırım.
Gün sonunda serviste yine aynı yerime oturmuştum. Genellikle yanım boş olurdu. Yeni çocuğun da servise bindiğini görerek bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Yanıma gelince durdu ve birkaç saniye sonra yanımdaki boşluğu doldurmuştu. Şaşırarak başımı çevirdim ve dudaklarında yayılan hafif gülümsemeyi gördüm. Sanki yüz hatları gülmek için yaratılmış gibiydi. Uzun süre ona böyle bakamazdım. Ne yapacağımı bilememiştim ve belli belirsiz gülümsemeyle başımı çevirdim. Ama bu gülümsemeyi gördüğüne pek emin değildim.
Eve geldiğimde bir şeyler yedim ve üstüme kot ceket, altına da tayt giyerek sahilde yürüyüşe çıktım. Sahil boyunca dalgaların denize vurma seslerini dinledim. İnsanların gürültüleri dikkatimi dağıtmaya başladığında kulaklığımı takarak yürümeye devam ettim. Aklıma sürekli beden dersinde yanıma oturduğu gün geliyordu. Dudaklarımda istemsiz bir gülümseme oluştu ve farkına vardığımda eski halime geri döndüm. Bu çocukta beni kendine çeken bir şey vardı, anlayamadığım bir şey. Son günlerde hep mutluydum. Ve kendime bile açıklayamasam da sanırım bu çocuğu sevmeye başlamıştım.
Bu sabah bahar yağmurları başlamıştı. Uyandığımda hava aydınlık değildi ve camlara çarpan yağmur damlalarını duyabiliyordum. Gözümü açmakta zorlansam da 5 dakikaya kadar giyinmiştim bile. Aç değildim ve kahvaltımı kantinde edeceğimi söyleyerek kapıya doğru gittim.
-"Son günlerde sende bir değişiklik var, kuzum. Noluyor bakalım?" dedi Sevgi Abla ayakkabılarımı dolaptan almaya uzanırken.
-"Yok ya ne olacak aynı şeyler işte." diyerek karşılık versem de pek tatmin olmuş gibi görünmüyordu.
-"Bu mutluluk hiçbir şey yüzünden mi yani?" dedi alaycı bir tavırla.
-"Ne olabilir ki Sevgi Abla?" dedim. Yüzümün herhangi bir şekil almasını engellemeye çalışarak.
-"Yeni biri mi var yoksa" dedi gülerek.
-"Hayır Sevgi Abla yaa, konuyu değiştirebilir miyiz artık" dedim rahatsız olmuş bir tavırla. Ayakkabılarımı giydikten sonra hızlıca servis beklemeye çıktım. Artık servisi ben bekliyordum ve servisçi bundan fazla mutlu görünüyordu. Şemsiyemi unutmamış olmama sevindim bu yağmurda şemsiyesiz durmak çılgınlık olurdu. Sitenin önüne çıktım ve yağmur damlalarının şemsiyemden aşağıya doğru yaptıkları hareketleri izlemeye başladım. Ne kadar da huzurlu görünüyorlardı. Bir süre sonra yeni çocuk geldi. 2 metre solumda beklemeye başladı ve şemsiyesi yoktu. Ona hala yeni çocuk diyorum çünkü ismini hala öğrenmedim, ya da öğrenmek istemedim diyelim. Bu yağmurda ıslanmasına dayanamayarak "İstersen şemsiyemin altında bekleyebilirsin." dedim. Sesim yağmurda güçlükte duyuluyordu. Başını bana doğru çevirdi ve "Teşekkür ederim" diyerek yanıma geldi. Bu kadar yakın olmak beni rahatsız etmişti. Hayır kimi kandırıyorum, aksine mutlu olmuştum. Bu çocukla yakın olmak beni mutlu etmişti. Ortamdaki sessizliği bozan tek şey yağmur damlalarının yere çarparak oluşturduğu sesti. Belki de şuan onunla konuşmalıydım. Boyu benden neredeyse 15 cm uzundu. Onu görebilmek için başımı hafifçe yana ve yukarıya kaldırdım. Ne diyeceğime kadar veremediğim için 2 saniye kadar onu izledim ve "Adını hala öğrenemedim." dedim. Yüzüme bakmadan adının Ege olduğunu söyledi. Ama benim adımı sormamıştı. Belki de umrunda değildir diye düşündüm. Benim de umrumda değildi demeyi çok isterdim ama umrumdaydı, bal gibi de umrumdaydı işte !