Wei Wuxian gözlerini açtığında kendisini karanlik bir ormanda çimlerin üzerinde yatarken buldu. Durumun tuhaflığı yüzünden gözlerini birkaç defa kapatıp açtı ama sonuç hala değişmemişti. Gece Lan Wangji'nin çekiştirmeleri üzerine, yatağında onun kollarına sarılmış bir halde olduğundan emindi.. ama şimdi bulunduğu yer farklıydı. Uzandığı yerden kalkıp kıyafetlerini silkeledi. Yürüdükçe, bulunduğu yerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti.
"Bulut Kovuğu?"
Şaşırmadan edemedi. Lan Zhan mı onu buraya sürüklemişti? Bu imkansızdı. Wei Wuxian ilerde dizlerinin üzerine çökmüş bir silüet görünce adımlarını hızlandırdı.
Yaklaştıkça, kan içinde olan geniş omuzları gördü. Beyaz cübbe kan içinde kalmıştı. Wuxian endişeyle koşmaya başladı. Koşarken aynı zamanda bağırıyordu.
"LAN ZHAN! LAN ZHAN!"
Lan Wangji kafasını önüne eğmişti ama Wei Wuxian ona yaklaştıkça, titreyen omuzlar fark ediliyordu. Ne zaman olursa olsun, Lan Wangji'nin ondan haz etmediği günlerde bile, Wei Ying ismini seslendiğinde ona bakardı. Neden şimdi bakmıyordu?
Sonunda yorucu da olsa genç adama yaklaşmıştı. Ve dehşet verici görüntüyü şuan daha net görüyordu.
Lan Wangji'nin sırtı aldığı darbelerle yüzünden berbat görünüyordu. Bu da yetmezmiş gibi giydiği kıyafetin parçaları yaralara yapışmıştı. Kim bilir yaralar temizleneceği zaman ne kadar canı yanacaktı. Wuxian derin bir nefes alıp Lan Wangji'nin yanına çöktü ve ellerini tutmak için uzandı.
"Lan Zhan be-"
Wei Wuxian'ın şaşkınlıktan gözleri kocaman oldu. Az önce elleri Lan Wangji'nin ellerinin içinden mi geçmişti?