AREUS
"Kötülüğün kalbine kök salmış bir çiçek tanesi, çekirdekken korumuş kabuğu onu, kendini çürümüş emellerden, çürütülmüş hayallerden... Tohum filizlenmiş, kökleri kötülüğün kaynağını sarıp sarmalamış ve ondan beslenir olmuş. Kalp çürüdükçe çürümüş, çiçek yeşerdikçe güzelleşmiş. Kötülükten beslendikçe, çirkinleşecek tek bir şey olacağını, onun da karakter kalacağını Tanrı insana bu örnekle göstermiş."
"Şeytanın bedeni yara berelerle kaplıdır. Yaptıklarının bedelini öderken aldığı hasarlar, Tanrı'nın onu affedişinin, affetmek için diretmesinin işaretidir. Lakin Şeytan, Tanrı onu affetmek için kendi uğraşsa da, bizzat kurtulmak veyahut affedilmek için uğraşmamış aksine Adem'e kafayı takmış ve suretine girdiği kutsal bir yılanla hem Havva'yı hem de Adem'i sahip olamadığı eski yuvasından kovdurmuştur. Bizim, ana ve babamızın cennetten dünyaya gelişi bu yöndedir. Ancak, Şeytan'ın hesaba katamadığı bir husus vardır ki; o da Tanrımızın affedici oluşudur. Şeytan, ebediyette bir daha Cennet'in, yani yaratıldığı evin kapısını dahi göremeyecek kadar büyük günahlar işlemiş ve af dilemek yerine diline ket vurmuşken, sınanmak için yasaklanmış meyveyi tembihlendiği halde yiyen anamız ve babamız bizlere kadar süren bir vicdan azabını aşılamıştır ruhumuza. Kanımızla, göz yaşımızla her gün, her an, her saniye bu hatamız için af dilememizi öğütlemişlerdir. Her anımızda dünya bilinciyle, ancak gerçek evimizin hasretiyle yanıp tutuşarak dizlerimiz üzerinde dualar etmemizi buyurmuşlardır. Bizler, insanoğulları, öldükten sonra Cennet'imize böylece kavuşabileceğiz. "
Tanrı, Babamız adına. Amin.
Boş binada yankılanan ses, orta sıralara kadar anca dolabilmiş oturaklardaki insan başlarının etrafından usulca geçerek arkada boş gözlerle sunağı izleyen bana doğru bahar rüzgârı misali usul usul vuruyordu. Elimde gizlediğim matara, artık içeri giren insanların da tükenmesiyle avuçlarımın arasında gittikçe aşikar bir hal almıştı. Gözlerim dolu dolu geliyordu, başım ağırlaşıyor ve öne doğru düşüyordu sanki. Görüşüm iyice buğulanır ve beni kör kılarken dayanamadığım bu ağırlığın altında ezildiğimi hissettim. Artık bir çözüme kavuşsa olmuyor muydu bu esaretin bedeli, diye düşünmeden edemiyordum. Ben de diğer insanlar gibi, Tanrı'nın yarattığı bir şaheser kılınsam, olmuyor mu?
Şeytan'a işi düşmüş bir aciz bile değilim ben.
Bırakın Tanrı'yı, Şeytan bile günah işlerken beni görmezden gelir bu aciz varoluşumla, neden bana bunu yapmaya devam ediyorsunuz? Ben hiç Şeytan'ı görmedim bile. Oysa sizler tanrılarınızla daima karşılaşıyorsunuz. Ona gönül rahatlığıyla ibadet edebiliyor, sevginizi sunaklarınıza bıraktığınız adaklarla gösterebilme şerefine nail olabiliyorsunuz. Oysa, ya ben? Benim Tanrı'mı sevmeme bile izin vermediğiniz için size öfke duyuyorum. Sizin zor zamanlarınızda sığınağınız olan, sizler gibi beni de yaratan Tanrı'mdan beni alıkoydunuz. Belki eşit yaratılmadık, o kadar. Ona saklanmama, yalnızlığımı Tanrı'yla bağdaştırmama sebep oldunuz. Sizin yüzünüzden ben, Tanrı'dan bile yalnız; başıboş bir mahluk oldum. Benim bir dayanağım kalmadı. Benim yalnızlığımı ve azabımı saklayıp paylaşabileceğim somut veya soyut kimsecikler olmadı.
Tam karşımdan boynu bükükçe tasvir edilmiş siyah, ışık vurdukça parıltılarıyla göz bulandıran saçları suratına dökülmüş, kirli bedeninde ıstırabınız izlerini taşıyan bu adamın bana acı çektirircesine mahzun görünüşü, bedenimi oturduğum yerde sarsacak raddede korkudan iliklerime kadar titretiyordu. O bile bana bakmaya yeltenmiyor, yüzü varmıyordu. "Yoongi," diyordu sanki o kırık boynunun düştüğü omuzlarına dayanmış ağzı. Boğuk çıkan sesiyle bana sesleniyor ve sonumu gösteriyordu. "Yoongi, sen bir dinin sorumluluğunu sırtlanma." Diyordu sanki. Ben de her zaman, onun kurban edilmesine gerek var mıydı ki düşünürdüm. Tanrı'nın yarattığını, yine Tanrı'nın dini için yok etmeye değer miydi ki? O zaten almak istediğini aldığı takdirde, yarattıklarının, yarattığı üzerinde hakkı olması gerekli miydi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AREUS | Yoonmin & Taekook
FantastikMin Yoongi doğduğunda gözünün üstünde bir nişan belirdi. Alnından elmacık kemiklerine değin uzanan, sapsarı bir tüy olup yitmişti. "Şeytan," dedi ona baktığında dedesi, "bir gece geldi ve kanadının bir parçasından, en değerli olanından bir armağan...