Ateş Şehri Günlüğü 3

15 2 63
                                    

Bir avuç buğday için birbirinin boğazını kesmekten çekinmeyecek bir halkı yönetmek için doğmuştum. Çaresiz, imkansız bir görev için tüm hayatım boyunca hazırlandım. Ama...

Kurtardığım her hayat, ölmem için çığlık atan bir tezahürata dönüştü.

Kasabayı yönetmem için ilk geldiğim gün alkışlarla karşılandım. Herkes benim gelmemin ne kadar yerinde olduğunu, tüm zorluklarından kurtulacak, kendilerine inanan bir yönetici tarafından idare edilmenin ne olacağını övgüleriyle yıkandım.

Herkes üşüyordu. Açtı, kalacak bir yeri yoktu. Hastalar, çocuklar bir köşede sığınmış sonunda kendilerine gelecek olan ölümü bekliyorlardı. Bana yok olmaya mahkum bir yer verilmişti. Yine de pes etmeyecektim.

Tüm insanların çalışması ile olacaktı her şey. Hep birlikte güçlenecek ve hep birlikte zorluklarla mücadele edecektik.

Bu yüzden evlerimizin çivilerine hep birlikte vurmuştuk. Yüzlerce insan, kendi aileleri yanlarındaki dostları için bir çivi çaktı, taşlı zemine bir odun dikti.

Benim yönetimimle, benim emirlerimle bir evleri oldu. Soğuktan donmayacakları, en azından bir gün daha yaşayabilecekleri zamanları oldu. Artık bu süre ne kadarsa bilemiyorum çünkü yaşadığımız bu dünyada güneş doğmuyor.

Soğuktan ölmekten kurtulduklarında her vahşi hayvan gibi düşündükleri ilk şey karınlarıydı. Aç ve susuzlardı. Bazıları evlere rağmen daha da hastalanmışlardı. Çocuklar ise sessizliği cıvıldamaları ile bozan ve onca kar ve toprağın kendilerini öldürdüğünün farkında olmayan tek canlılardı.

Onlara iş verdim. Hastalar için doktorlar, aç karınları yoktan üretmiş gibi görünen yemekler ile doyuracak avcılar ve toplayıcılar, evlerdeki delikleri kapatacak oduncular, madenciler ve çalışmalarını sağlayacak aletleri yapacak olan işçiler verdim. Bunların hepsini yönetecek, bir geleceğimizin olacağından emin olacak mühendisler halkın aklı ve bilgi deposu olmuştu. Bunların hepsini ben, yöneticileri olarak mümkün kılmıştım. 

Ben olmadan birbirlerini yerlerdi. Bu konudaki konuşmalarını duymazdan gelmiş olsam da ilk duyduğumda düştüğüm dehşet aklımdan bir gece bile çıkmamıştı.

Halk benden memnundu. Bir mucize göstermiyordum. Yoktan bir şeyler vadetmiyordum. Elimdeki en iyi seçenekleri seçiyordum sadece. Beni de bunun için seviyorlardı. Ta ki zor seçimleri yapmaya başlayana kadar.

Günler geçtikçe soğuk ve deli duman daha çok yaklaştı. Duman yüzünden çürümeye başlayan tahtaları yenilemek imkansız olmaya başladı. Hastalananlar arttıkça iş gücü zayıflamaya, soğuk ve açlıkla birlikte ölüm tehdidi tekrar kendini göstermeye başlamıştı.

Zor bir karar vermek zorundaydım. Artık çocuklar da yedikleri yemeğin, içtikleri çorbanın karşılığını vermelilerdi. 

Onları işlere yerleştirdim. Bundan memnun değilim, ama annelerini, babalarını bir gün daha canlı görebilmeleri için buna mecburdum.

Başta mutlu değillerdi. Bazıları çocuklarını göndermek istemedi. Bana açıkça karşı geldiler. Ben de her yönetici gibi bir grup gönüllüyü giydirip kuşandırarak asker yaptım. Sözden anlamayan hareketten anlayacaktı. Düzen olmazsa her şey dağılır. Her şey dağılırsa hepimiz ölürüz. Bu kadar basit.

Küçük isyanlar çıksa da sonunda hastalar iyileşmeye başladığında, yorgun aileler sıcak evlerinde şöminelerinin, ocaklarının başında oturup çorbalarını içerken şikayetçi olmak akıllarına gelmedi. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 20, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hayaller MüzesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin