Salgın Günlükleri - Deneme 1

17 2 0
                                    

Salgın bitmişti. Fakat uzun zamandır çekilen acıları bitmemişti. Dünyada sadece iki dev ülke kurulmuştu. İlki, Dünya yüksek meclisi(DYM) olarak geçiyordu. Simgesi yuvarlak koyu mavi arkaplanda bir adet yeşil bayrakla tamamlanıyordu. Dünya yüksek meclisi, salgın bittikten sonra çıkmasına rağmen, 3. dünya savaşından kalma eski teknolojileri kullanarak diğer ülkeleri saf dışı bırakmıştı. Dünyanın çok büyük bir kısmına hakimdi. İkincisi ise Gelaro ile isimlendirilen güvenli bölgeler topluluğuydu. Salgından önce kurulmuş olan bu bölgeler, zamanla birleşerek tek bir devleti temsil etmişlerdi. DYM bölgeleri kendi himayesine çağırmış ama gelen şehir çok olmamıştı. DYM bu durumdan hiç hoşlanmamış ve kalanları terörist olarak kabul etmeye başlamıştı. 2143. yıllara doğru ise etrafta salgının tekrar başladığı hakkında dedikodular çıkmaya başlamıştı...

1.Gün

Sarı, güneş rengi saçları savrularak kıyıda yürüyordu. Arkasını dönüp bana gülümsedi. Gözlerimin içine bakarak sessizce "seni seviyorum " dedi. Kısa bir süre sonra görüntü başa sardı. Kadın, Tekrar kıyıda yürümeye başlamıştı. Sonra, " Elindeki hareketli resmi artık kimse kullanmıyor, Kain " dedi ince bir ses. Arkama dönüp dönüp baktığımda Siyah saçlı, keskin yüz hatlarına sahip birisi vardı. zayıf, ama uzun boyluydu. Hafifçe gülümseyerek " Hatıralar, Sona " dedim."Hatıralar beni hayatta tutan şeyler..".Çerçeveyi masanın üstündeki eski bir günlüğün yanına koydum. Ardından çantamı alıp dışarı doğru yürümeye başladım. Sona da yanımdaydı. Dışarı çıktığımızda, çalışan, bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar vardı. Saklamaya çalışsalarda üzüntülü halleri yüzlerinden hiç eksik olmuyordu. Herkes bir yakınını kaybetmişti. Bazıları salgın sırasında, bazılarıysa DYM askerleri tarafından öldürülmüştü. Yola devam ederken Sona kollarını esneterek " Umarım bu sefer güzel birşeyler bulabiliriz. Şu sıralar biraz sıkışığım. " dedi. Sona'nın omzuna hafifçe vurarak " Bu aralar hepimiz biraz sıkışığız " dedim. Ardından duvarların arkasından görünen yüksek binaya bakarak " Ayrıca Her zaman en iyilerini onlar alır" dedim.Onlar dediklerim, DYM'nin VIP olarak etiketlediği kendilerini önemli sanan insanlardı. Tamamen şans ve bencillikleri ile hayatta kalmışlardı. Şimdi ise salgın hiç yaşanmamışçasına eski günlerdeki gibi yaşıyorlardı. Sona yüzünü buruşturarak derin bir iç çekti. " Haklısın. "" dedi. Yürümeye devam ederken pazar yerinde kavga eden iki kişiyi gördük. Büyük ihtimalle hırsızlık yüzünden kavga ediyorlardı. Bizim gibi insanların yaşadığı bölgelerde sık sık olan şeylerdi. Robotikler, insanlar tarafından bilgisayar ile yönlendirilen robotlar, kavgayı ayırdılar. tartışma kısa bir süre daha devam ettikten sonra adamlardan birini götürmeye başladılar. Giderken adam direnmeye çalıştı. Robotiklerden en öndeki adama doğru döndü. Uzaktanda olsa " Tutuklamaya direndin ! " dediğini duyduk. Bu sözden sonra olacağı anlamıştık. Sesi duyduktan kısa bir süre sonra soğukkanlı bir şekilde silahını çekti. Adamın yüzüne dayadı ve ateş etti. Mermi adamın gözünden girdi. Cesedi ise bizim yürüdüğümüz kontrol noktasına doğru getirmeye başladılar. Bizim yanımıza yaklaştıklarında sorun çıkarmamak için biz de geride beklemeye karar vermiştik. Kontrol kapısındaki Güvenlik " Kimliği ney ? " dedi. Robotik, " Önemi var mı ? diğerlerinin yanına atacağız nasıl olsa " dedi. Güvenlik " Kimliğine ihtiyacımız var dedi. Robotik kafasını kaşıdıktan sonra bize döndü ve Sona'ya doğru parmağını uzatarak " Bu adamın adı ney ? " dedi. Sona " Bilmiyorum. Tanımıyorum onu " dedi. Robotik tabancasını eline aldı. Pekde üzgün olmayan bir sesle " Bu çok yazık.." dedi. Silahını kaldırırken ben öne çıktım " Jack ! adı jack." dedim. Robotik silahını kınına koydu. " Peki ne iş yapıyor ? " dedi. " Toplayıcı." dedim. Robotik güvenliğe döndü. " Al sana bilgiler. Şimdi aç kapıyı " dedi. Güvenlikteki robot bilgisayara birşeyler yazdıktan sonra kapının açıldığını gördük. Robotikler dışarı çıktılar ve cesedi bir kenara attılar. Adamı gerçekten tanımıyordum. Durumu kurtarmak için yapmıştım. Güvenliğe geldiğimizde kimliğimizi masanın üzerine koyduk. Bir süre birşeyler not aldıktan sonra " Dışarı çıkma sebebiniz ney ? " dedi. Sona " Toplayıcılık " dedi. Güvenlikçi " Topladığınız malzemelerin uygun görülenleri vergi olarak alınacaktır. " dedikten sonra masanın üzerine kimliklerimizin kopyasını kolye gibi iplenmiş şekilde koydu. " Gerçek kimliklerinizi geri geldiğiniz zaman alacaksınız " dedi. Kapılar açıldıktan sonra derin bir nefes aldım ve dışarı çıktık. Kapının yanında bir çukur vardı. Çukur insan cesetleriyle doluydu. Gökyüzündeki gri bulutlar karanlık havayı daha da karartarıyordu. Önümüzde inişli çıkışlı çukurlarla doluydu. etrafta araba enkazları ve bir sürü çöp vardı. Tüm gezegen artık bir ölü gibiydi. Cesetlerin ve çamurlu yolları geçerek yürümeye başladık. Birkaç saat yürüdükten sonra Sona çöplük gibi görünen bir yeri işaret etti. Oraya doğru yürüyüp karıştırmaya başladık. Değerli olabilecek bir şey arıyorduk. Demir çubuklar, eski bataryalar, araba motor parçaları, böyle bir zamanda sadece DYM'nin işine yarayacak şeylerdi. Onlara yemek karşılığında verebilir ya da zenginlere satmaları için tüccarlarla anlaşabilirdik. Sona bana seslendi. Yanına gittiğimde " Şurada işe yarayabilir bir bıçak var. Yardım eder misin ? " dedi. Bıçağın üstünde bir araba kapısı vardı. Bıçak camın altında, bir yastığa batırılmış bir şekilde duruyordu. Ellerimi kapıya koyup zorlanarak kapıyı kaldırdım. Sona da bıçağı aldıktan sonra birkaç adım geriye çekildi. kapıyı bıraktığımda bir sürü metal ve taş parçacıkları ayaklarımızın önüne döküldü. Sona eski bıçağa baktı. Bir komando bıçağıydı. Eski ama oldukça güzel görünen birşeydi. Bıçağı bana uzatıp " senin hakkın, bütün işi sen yaptın " dedi. Teklifini reddederek " İstemiyorum. Sende kalsın. " dedikten sonra gözüme döküntüde birşey takıldı. " Ayrıca ben bunu alıcağım " dedim. Eğilip taşları çektikten sonra küçük bir telefon bataryası elime geldi. Bataryayı alıp çantama koydum. Çantamda birkaç batarya ve elektronik kablolar vardı. Sona bıçağı kemerine yerleştirdi. Güneş batarken geri döndük. Bu sefer fazla tehlikeli olmamıştı. Her zaman bu kadar şanslı olmuyoruz. Çoğunlukla haydut gruplarına rastlayabiliyorduk. Çoğu şehirdeki fakir kişilerin toplanmasından oluşmuşlardı. Kendilerine bölge seçip eğer bizim gibi serbest toplayıcıları görürlerse elimizdekilerin yarısını, yeterli gelmezse hepsini alırlardı. Bir de Gelaro klanı vardı. DYM'nin sınırlarına sürekli girip toplayıcıları ve askerleri vurarak, binaları yerle bir ediyorlardı. Basit gerilla taktikleri uyguluyorlardı. Tabi böyle bir savaşın ortasında kalmak bizim gibiler için oldukça zor bir durum... Eve geldiğimde akşam olmuştu. Sona ile birlikte robotiklerin kapının önüne koydukları yemekleri alıp ısıttık. Pek güzel yemekler sayılmasalarda sonuçta karnımızı doyuruyordu. Akşam olduğunda Sona öğrendi ki o bulduğu bıçak önemli bir haydut grubu liderine aitmiş. Yani benim topladıklarımdan oldukça fazla para kazanacaktı... Belki de bıçağı kabul etmeliydim.

Bizler bu zor dünyada sıradan toplayıcılarız. Her günümüz bugün gibi geçer, karnımızı doyurabilecek ne bulabilirsek onu alırız. Yarın, Sona ile birlikte bulduğumuz eşyaları satmak için tüccar sektörüne gideceğiz. Umarım bu bizim son gecemiz olmaz...iyi geceler.


- Birkaç yıl önce yazıpta devam etmediğim Salgın günlükleri isimli kitabın ikincisi için yapılmış taslaklardan bir tanesi. Yarım kalmasına rağmen en azından paylaşılabilecek kadar düzelttim.


Hayaller MüzesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin