43.❤️

46.8K 3K 528
                                    

Merhaba dostlar,
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. ❤️

Bu bölüm sadece Adem ve Sevda üzerine yazılmış bir bölümdür.
Bundan sonraki bölümlerde Korkut-Nur, Deli- Yasemin meselelerine yer vermeye devam edeceğim. Bilginize... 🌼

⭐️💫Beğenenin gökyüzü olması hatırlatmasıyla sizi bölüme alayım. Bölüm finalinde buluşalım 💫⭐️

İyi okumalar sevgili okur... 🌸

                                         *

5 Sene Önce/ Mayıs

    Sabahın ilk ışıkları odaya dolarken Adem, elindeki boş sigara paketini buruşturup odadaki çöp kovasına attı. Babasının hastalığını öğrendiğinden beri huzursuz ve kaygılıydı.

Pencere pervazına dayadığı omzu bir parça uyuşsa da Adem'in fark edecek  hâli yoktu.
Ağzındaki paslı tat, yüzünü buruşturmasına yol açtı. Aç karna bu kadar sigara içmemeliydi ama farkında olmadan art arda yaktığı sigaralar tamamen tükendiğinde fark ediyordu ne kadar çok içtiğini.

Yakında buradan ayrılacaklardı. Bilinmeyen bir sürece doğru, bilinmeyen bir zamana doğru gideceklerdi. Veda etmek Adem'e hep zor gelmişti. Her ne kadar bir veda içinde tekrar birleşme ümidi barındırsa da dimağında zehir gibi bir tat bırakıyordu.
Derin bir iç çekti.

Karşı pencereye vuran sabahın ilk ışıkları, camlarda vefalı bir dost gibi gezinirken Adem, şu an muhtemelen uykuda olan kızı düşündü. Aklına, kalbine, ruhuna düştüğünden beri hislerini nereye koyacağını bir türlü bilememişti. Sanki avuçlarında ateşten bir top taşıyordu. Bu ateş hem yakıp kül ediyordu hem bu yakıcı his ruhunu garip bir şekilde onarıyordu.

Küçüktü. Sevda çok küçüktü. Aralarındaki o sekiz yaş; sekiz koca dağ gibi, sekiz koca gök gibi, sekiz koca deniz gibiydi Adem için. İhtimali bile söz konusu değilken gönlü gitmiş bir olmaza sevdalanmıştı. Unutmak için direndiği geceler geldi aklına. Çıkıp çıkıp kendini sağa sola attığı ama sabahına bu perdenin ardından  yüzünü çekinmeden izlemek için koşarak geri döndüğünü anımsadı. Çünkü Sevda her sabah okula gitmeden önce camı açar, beyaz küçük elleriyle camın kenarlarını kavrar, gözlerini kapatıp temiz havayı içine çeker ve okula gitmeden önce biraz bisiklet sürmek için hazırlanırdı. Şansı varsa Adem'in, bazen Sevda'nın buğulu yeşil gözleri ardında Adem'in olduğunu bilmediği cama ve nakışsız tül perdelere takılır, kısa birkaç saniye bakar, geri çekilirdi.

Adem, içinde taşıdığı ateşten kalple uyuyamıyor, yemek yiyemiyor, gülemiyordu. Bir yanda babasının amansız hastalığının ne olacağının kaygısı içini kemiriyor; diğer yandan ayrılığın ateşi içindeki tüm güzel yerleri ince ince tutuşturuyordu. Şimdiden deli bir hasret baş göstermişti. Ciğerleri, belki uzun zaman göremeyeceği kızın hasretiyle cayır cayır yanıyordu.

Ne yapacaktı?

Adem, veda ederken dahi bir kere sarılamayacağını bilmenin çıkmazında günden güne eriyordu. Sevda'yı her gördüğünde kollarını, ona sarılmanın deli arzusunda nereye koyacağını bilemiyor, çoğunlukla göğsünde bağlıyordu. Çünkü Adem öyle sanıyordu ki bırakırsa kolları kendinden bağımsız gidecek kızı göğsüne çekip sarıp sarmalayacaktı.

Cumartesi gününün erken saatleri olmasına rağmen Adem, arkada asılı sazına doğru yürüdü. İçine koca bir ayakla basan efkarı, kızı görürken bile duyduğu özlemi parmaklarının sırtına yükleyip dokundu sazın teline.
Nur'un uykusu ağırdı, kolaya uyanmazdı. Alt katta uyuyan anne babasına ise ses zaten gitmezdi. Gözlerini kapatıp en yanık, en dokunaklı nağmelerle oyalandı.
En son, lise dönemlerinde çok dinlediği Fatih Kısaparmak'tan çalmaya başladı. Bir yandan da mırıldandığının farkında dahi değildi.

YABAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin