51. Doğum Günü(Part 2)

34.4K 2.3K 765
                                    

Merhaba sevgili okur,
Önceki bölümün ikinci partını yayımlıyorum. Keyifle okuyunuz. 💛

Size benim yazmaktan çok keyif aldığım bir bölümle geldim.
Sizlerin de yorumlarını görmek isterim. 🌼

Beş yüz yorum gelir mi? Bence gelir. 🤎
Şuraya bir ekleme yapmak istiyorum. Bildirimler geldikçe bir bakıyorum noktalar, emojiler... Arkadaşlar, canlar bu hakarettir yapmayın. Yukarıdaki isteğim de fikirlerinizi öğrenmek adınaydı asla bir sınır değil. Sınır koyacak olsam bu kadar küçük bir şey koymazdım diye düşünüyorum. Ben ne yapayım sizin noktanızı?
Fikir arkadaşlar, düşünce, hikâyeyle bağ... Bunlar önemli...
Lütfen! 💔

🌟🌟Yıldıza dokunduysak ... 🌟🌟

                                      *


" Nasıl kaçar ya aklım almıyor?"
  " Dışarıdan yardım almış galiba. Yaralı ,dedi Haydar. Kaçarken vurulmuş."

   Ademlerin salonda, büyük bir heyecan ile girdiğim evde şimdi sus pus, tedirginlikle abimle Adem'in konuşmasını dinliyordum.
   " Beter olsun it."

Adem'i en son bu kadar öfkeli gördüğümde Suat'ı kapının önünde dövmüştü. Gözlerindeki karanlık girdabın yuttuğu kör öfkeyle bir sağa bir sola geziyordu.
Abim kanepedelerden birinin kenarına yarı oturur bir şekilde tünemiş, kolları göğsünde birleşmiş bir şekilde Adem'i izliyordu.

" Haydar seni aramış önce ama telefonun kapalıymış. Sonra beni aradı. Dikkatli olmamız için uyarmak istemiş. Olay öğlen saatinde olmuş ama nasılsa yakalarız diye düşünmüşler. Bir ara kıstırmışlar da ama bir şekilde ellerinden kaçmış. Tedirgin olmayalım diye de haber vermemiş hemen."

Simay'la konuşurken telefonu açık olduğuna göre demek ki onunla konuştuktan sonra kapatmıştı. Oturduğum tekli koltukta gözlerim, ısrarla bana bakmayı reddeden adamın salonu soğuk bir öfkeyle turlamasındayken kulağım abimdeydi.
Yaralı demişti. Yaralıysa yakalanması daha kolay olmalıydı değil mi? O hâlde ne kadar uzağa gidebilir, ne kadar gizlenebilirdi ki?

Kapının zilinin çalmasıyla üçümüz de kısa bir an birbirimize baktık. Adem kapıya doğru ilerlerken abim de arkasından çıktı.
Bana bir şey demeseler de burada beklememi istediklerini anlamıştım. Hem Adem'in yanımdan geçerken kısa bir an bana değen ve yumuşayan bakışlarından hem de abimin omzuma ufakça elini koyup ilerlemesinden.

Kapıdan gelen seslerde Haydar Komiser'in sesini ayırt edebilmiştim ki zaten az sonra elinde sürekli anons geçen telsizi ile sivil bir şekilde Haydar Komiser, arkasında da abimle Adem içeriye girdiler.

Haydar Komiser, kulak hizasına kadar uzamış dalgalı saçları, bir karışa yakın kıvırcığa yakın sakalları, heybetli ve bana göre fazla kaslı vücudu, keskin kara gözleri, kalın ve bir parça bitişik kaşları ile dikkat çekici bir adamdı.
Sert bir yüzü, ciddi bir havası vardı.

Benimle göz göze gelince bir baş selamı verdi ve karşımdaki kanepeye ilerledi. Abim de ardından ilerleyip hemen yanına oturdu.
Adem hemen yanı başıma gelip tekli koltuğun kenarına kalçasını dayadı, elini de omzuma atarak beni sardı.

" Sevda bacım..." diyen tok sese döndüğümde Haydar komiserin dirseklerini dizlerine dayayıp avucunda tuttuğu telsizi sıkıntıyla çevirdiğini ve dikkatli bir ifade ile beni izlediğini gördüm.
" Bugün, şüpheli bir şey oldu mu? Özellikle öğleden sonra. Gördüğün şüpheli bir şahıs, seni arayan biri, bir mesaj... Ne olursa."

O gün öğleden sonra iki saatlik dersime girip çıkmış, giderken de dönerken de Ademle beraber vakit geçirmiştim. Öyle dikkatimi çekecek bir gariplik sezmemiştim.
" Yok." dedim net bir sesle. " Zaten tüm gün Ademleydim. Arabayla okula gidip geldik. Yani olağan bir gündü."

YABAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin