25.❤️

69.9K 4.6K 1.1K
                                    

Merhabalar efendimmm, nasılsınız? 🌺
Son bölümden sonra bence iyisiniz iyisiniz Hele bu bölümden sonra of of ! sjsjjs

Burada sözü çok uzatmayayım, finalde dertleşiriz. 🎈🌸 Beğeniler, yorumlar unutulmasın ⭐️⭐️

Ve en önemli hatırlatma: Üslubumuza lütfen dikkat edelim. Bu bir kitap. Size bir sır vereyim hiçbir karakter de aramızda değil. Sjsjjs Satır aralarınızdaki yorumlar benim için çok değerli ancak ben satır aralarında güzel insanların güzel sözlerine denk gelmek istiyorum.
Küfür, argo ve hakaret içeren yorumlardan hoşlanmıyorum. Birbirimizi üzmeyelim. ❤️

İyi okumalar sevgili okur. ❤️

*
Çok uzun zaman beklemiştim. Çok uzun zaman...Adem, benim kalbimde görkemli ve kadim zamanlardan kalmış bir çınar ağacı gibi eski ve kıymetliydi. Kalbim, onu ne vakitten beri ateşi içinde tutar gibi seviyordu, bilmiyordum. Ben kendimi bildim bileli ona kendimi gösterebilmek için deli bir çırpınıştaydım. Seneler senesi bu hisleri ona duyduğum hınçla ya da hiç sebepsiz duyduğum nefretle adlandırdım. Gönlümde evvela bir tohum olup, sonra ağaçlaşıp sonra kökleşeceğini hesap edemedim. Hesap edebilseydim de bundan geri durur muydum, sanmıyordum. Durmazdım.

Senelerce, Gülcihan'ın Adem'e tatlı bir bakışla bakmasını ciğerimde neden susuz kalmış, yangına dönmüş çorak arazilerde çıplak ayak yürümüş gibi kavrula kavrula izlediğimi kendime izah edememiştim. Ama dudağından dudağıma yayılan nefesiyle bunun sebebini sadece ben değil kavrulan içim, titreyen bedenim, yanan ciğerlerim de anlamıştı.
" Ben sana ölüyorum." demişti. Oysa öldürüyordu da bilmiyordu. Dudaklarından içime  aldığım şey, yaşamdı. Meğer, benim nefes almak için kendi nefesime değil onun soluğuna ihtiyacım varmış. Meğer ben bunca sene yavaş yavaş ölüyormuşum, onsuzluktan soluyormuşum da yaşadığımı sanıyormuşum. Ne gafletti!

Beş sene... Koskoca beş sene içimde inceden inceye tüten, beni kavuran, pencerelere çıkıp çıkıp kapalı perdelere, onun ardındaki soğuk yatağa, odaya görmek ister gibi bakmamın sebebini bulamıyordum, adını koyamıyordum. Ama ben özlemden su toplamış, bu yangında küle dönmüş içimi ağır bir hastayı taşır gibi taşımıştım onca sene.

Görüntülü görüşmelerden hep kaçmıştım ve bunu da kendime onu görmek istemediğim için diye açıklamış ve güya kendimi ikna da etmiştim  ama şimdi anlıyordum ki ben onu bir kez görürsem ağlamaktan ve bunu göstermekten hoşlanmayan biri olmama rağmen " Çok özledim. Ne olur gel!" diye içim sökülene kadar ağlamaktan korkuyordum. Bir kere görürsem onsuzluğun büyüklüğünü içime açıklayamamaktan, yaşamaya çalışırken onu gördükten sonra yaşayamamaktan korkuyordum.
Adem'in olmaması o kadar büyüktü ki içimde, boşluğu öyle devasaydı ki onu görürsem kendimi benzin döküp yakma isteğime karşı koyamamaktan korktum. Kemiklerim bile hasretten alev alevken, ateş içimdeki tüm coğrafyalarda büyük bir yangınken, tenimi de ateşe vermekten korktum.
Adem içimde o kadar... o kadar büyüktü ki kendime yer kalmadığını şimdi idrak edebiliyordum.
Onu, ruhum çekilircesine seviyordum.

Ellerim, saçlarının içine yerleşirken Adem sırtımdaki ellerini iyice bastırarak beni kendine çekiyor, tüm gövdemin kendisiyle bir bütün olmasını sağlıyordu.
Dudaklarımda gezinen dudaklarının sıcaklığı, nefesinin kavuruculuğu öyle yoğundu ki bedenimdeki ateşe rağmen vücudumun sıtmaya tutulmuş gibi titrediğini hissediyordum. Evvela okşar gibi öperken şimdi soluksuz kalmışçasına, şimdi sanki elinden alırlarsa ölecekmişçesine hoyratlaşan öpüşü içimde devasa dalgaları yükseltiyor, aynı kudretle sert kayalara çarpıyordu.
Ama dağılan ben oluyordum.

YABAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin