Tahta kapıyı çaldım ve açılmasını bekledim. Jongdae kapıyı açtığında hafifçe gülümsedim. Beni görünce şaşırdı "doğum gününü prensle geçirirsin sanıyordum."
"Babasına bir gezide katılması gerekiyordu. Yarın sabah gelebilecekmiş ancak. Bende seninle gireyim dedim yeni yaşıma." Dedim içeri geçerken.
Jongin'in büyük sarayından sonra bu ev kuş kadar geliyordu.
Küçük odama girdim ve üzerimi değiştirdim hızla. Oturma odasına geçtiğimde jongdae'nin yalnız olmadığını gördüm.
Minseok Hyung da buradaydı. Beni gördüğünde gülümsedi büyükçe "Baekhyun, hoş geldin." Hafifçe sarıldım ona "Hoşbuldum Hyung."
Yüzündeki imalı sırıtış ile döndü bana. "Prensin sana pek bir vurgun olduğu söyleniyor. Dae de anlata anlata bitiremedi." Hafifçe kızardı yanaklarım.
"Hyung ne bileyim. Sanki ondan başkasını gördüm de soruyorsun." Diyerek güldüm bende. Doğruydu, ben ondan başkasını görmemiş, başkasının elini tutmamıştım.
Neredeyse iki yıldır hayatımdaydı. Sağ bileğimin üzerini okşadım. Bu akşam, on sekizime girdikten sonra tamamen ona ait olacaktım.
Mühürlerimiz birleştiğinde, artık Kraliyet ailesine girebilecektim.
Saatler hızla geçti. Akşam geç olduğunda Minseok hyung evine gitti. Ben ise heyecan ile bekledim saatin on iki olmasını.
Saat on ikiye bir dakika kalmışken gerilmiş bir şekilde oturuyordum döşekte. Yanımdaki jongdae benden daha çok heyecanlıydı. Yerinde duramıyordu.
Son dakika da bittiğinde bileğimde olmasını beklediğim acı, göğsümde oluşmaya başladı.
Elim kalbimin üzerine giderken acıyla bağırdım. Adeta yanıyordu, gözlerim dolarken "bu kadar acıdığından bahsetmemiştin aptal!" Diye bağırdım Jongdae'ye.
O ise şaşırmıştı. "Benim ki ufak bir acıydı. Senin canın tatlı be!" Sonunda acı geçtiğinde titrek bir nefes aldım ve başımı koltuğa yasladım.
Bir kaç saniye sonra Jongdae'nin kısık sesi doldurdu kulaklarımı. "Baekhyun, kraliyet ailesinin mühürünün yerini yanlış bilmiyorum değil mi? Sağ bileğin olması gerekiyor."
Başımı olumluca salladım. Elimi tuttuğu gibi kaldırıldı ve beyaz bileğimi gösterdi bana. Hiç bir iz yoktu.
Elim titreyerek düğmelerime gitti. Hızla açtım iki düğmeyi. Jongdae'nin gözleri iki katına çıkarken korkuyla baktım göğsüme.
Tam kalbimin üzerinde yer alan mühür, büyüleyici görünüyordu.
Kızıl, kahve renklerinde bir anka kuşu adeta parlıyordu. Parmağım hafifçe üzerinde dolaştı. İçimin titrediğini hissettim.
"Ben, böyle bir mühür görmedim Baekhyun." Bakışlarım Jongdae'nin bakışları ile buluştu. "B-bende bende görmedim Dae."
Dolan gözlerimi kapattım sıkıca. Nasıl söyleyecektim bunu Jongin'e? Nasıl diyecektim senin mührünü taşımıyorum diye?
"Ne yapacağım?" Diye mırıldandım zorlukla.
"Ne yapacağım Jongdae?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Signet/Chanbaek
FanfictionByun Baekhyun. Kuzeyde yaşayan beyaz saçlara, eflatun gözlere sahip genç bir adamdı. Tüm hayatı boyunca kuzeyde olacağını sanarken mührü onu güneye sürüklemişti. Baekhyun güneyin kızıl saçlı, sarı gözlü prensinin kaderi olacağını hiç düşünmemişti.