Dört

958 92 13
                                    

Chanyeol bir adım geriledi. "Üzgünüm." Diye mırıldandı sonrasında. "Üzgünüm, bunu yapamam."

Jongin'in gözleri şaşkınlık ile aralandı. "Bakın-" "asıl siz bakın. Sizin ülkenizde bu nasıl karşılanır bilmiyorum lakin bizim ülkemizde lanetli kabul edilir. İleride kralı olacağım ülke de lanetli olarak anılmak istediğim en son şey."

Jongin gözlerini yorgunluk ile kapattı. Chanyeol boğazını temizledi sonrasında. "En yakın zamanda mühürlümün sarayıma teslim edilmesini istiyorum." Dedi Jongin'in gözlerinin içine bakarak.

Jongin ise başını olumluca salladı sadece. Yapabileceği hiç bir şey yoktu. Kraliyet kanı taşıyan birinin mühürünü onun isteği olmadan bozamazdı.

Baekhyun'dan, vazgeçmek zorundaydı.

*****

Baekhyun'un anlatımından

Çalınan kapı ile ağırca kalktım ayağa. Son bir kaç gündür sancılar fazlasıyla artmıştı. Dün evden çıkıp saraya gitmek istemiştim ama daha kapıya varamadan göz yaşlarına teslim olmuştum.

Çok canım acıyordu.

Kapıyı açtığımda karşımda Jongin'i görmeyi beklemiyordum. Hızla eğdim başımı. "Prensim." Gözlerini yüzümde ve bedenimde gezdirdi. Öne doğru hafifçe eğik duruyordum.

Çok derin nefesler bile çekemiyordum içime.

"Özür dilerim." Diye fısıldadı Jongin. Bakışlarım bakışları ile buluştuğunda gözlerinin dolduğunu gördüm. "Gittim, ülkesine kadar gittim ama vazgeçiremedim Baekhyun. Özür dilerim."

Zorlukla ayırdım elimi tutunduğum kapı kenarından. Omuzlarına tutundum ve sarıldım hafifçe. "Özür dilemeyin prensim. Sizin yapabileceğiniz bir şey yok. Kader bu."

Sıcak göz yaşlarını boynumda hissettim. "Seni ona nasıl vereceğim ben?" Kollarını belime daha da sıkı sardığında acı ile inledim.

Hızla ayrıldı benden. Bakışları yüzümde dolandı. "İyi misin?" Başımı olumsuzca salladım. "Ağrı çok arttı. Nefes alamıyorum." Yanaklarımdan aşağı süzülen göz yaşlarını hissedebiliyordum.

Gözlerim karardığında yerin sert yüzeyi ile buluşmayı beklerken sıcak kolları sardı beni. Hızla çekti kucağına.

Sonrasında ise bilincim kaybolmadan önce duyduğum son sözler çınladı kulaklarımda.

"Seni ona vermek zorundayım."

*****

Gözlerimi hissettiğim sarsılma ile araladım. "Ne oluyor?" Diye mırıldandım zorlukla. Karşımda benim yaşlarımda biri oturuyordu.

Ama Kim hanedanlığından biri gibi durmuyordu. Bana göre çok esmerdi. "Siz kimsiniz?" "Ateş krallığından seni teslim almaya geldim." Dediğinde yutkundum sertçe.

"N-nereye gidiyoruz?" Diye konuştum zorlukla doğrulurken. Acı, biraz daha iyiydi. "Ateş krallığından getirdiğim bir mehrem sürdüm mühürüne. Ateş kadar sıcaktı. Daha iyi olmalı." Hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim, evet daha iyi."

"Benim ismim Baekhyun." Diye mırıldandım sonrasında "sizin?" "İsmim Kyungsoo, senin hizmetlin olarak atandım. Bizzat prensimiz verdi bu görevi."

Prens dediğinde içim titredi. Onun yanına gidiyordum değil mi? "Prensimizin bir hafta önce haberi oldu sizden. Hemen getirilmenizi emretti."

"O, nasıl biri? Yani kişiliği nasıl?" "Bir kaç saate saraya varacağız. Akşamında kendin tanışmaya ne dersin?"

Titrek bir nefes çektim içime. "Haremi var değil mi?" Kyungsoo başını olumluca salladı. "Evet, bir hareme sahip."

"Görüşü peki? Sizi gibi mi?" Kyungsoo başını olumsuzca salladı. "Kraliyet ailesi bizden farklı görünür. Ateş kızılı saçlara, sarı gözlere sahipler. Prensimiz çoğu kadının hayalini süsler."

Kaşlarım havalandı. Çok silik bir şekilde görmüştüm onu rüyamda. Ona rağmen parlayan sarı gözlerini hatırlıyordum.

Kyungsoo kendi kendine güldü hafifçe "Kim hanedanlığının prensini bile kendine vurgun ettiğine göre, bayağı becerikli olmalısın." Kaşlarım çatıldı hafifçe. "Siz nereden biliyorsunuz?" Diye sordum hızla.

"Seni arabaya kadar o taşıdı. Hatta mehremi sürerken bile yalnız bırakmadı bizi. Bana güvenmiyor olmalı." Yutkundum sertçe. Onu bir kez daha görememiştim.

Saatler sessizce geçti. İkimizin de dudaklarından tek bir kelime daha dökülmedi. Geçip gittiğimiz yolları izledim. Ülkemden uzağa gidiyordum.

Minseok hyung'a, Jongdae'ye veda bile edememiştim. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Hiç bir zaman evimden bu kadar uzaklaşmamıştım.

"Saraya varmamıza dakikalar kaldı. Burası senin ülken kadar soğuk değildir. Üzerindekiler buraya uygun değil. Saraya varınca ilk önce sağlık kontrolüne gireceksin. Sonra ise hamama. Senin için bir oda hazırlandı. Kıyafetler de alındı. Hangileri bedenine olur bilmiyorum. Olanların bedenlerine göre yenilerini diktiririz."

Başımı olumluca salladım sadece. "Lehçeniz peki? Biraz farklı." Başını olumluca sallayan o oldu bu sefer. "dersler alacaksın. Bizim lehçemizi ve yazımızı öğreneceksin."

Büyük sarayın önünde indiğimizde yutkundum sertçe.
Bir prensin sarayına göre görkemli görünüyordu.

Kyungsoo'nun önden ilerlemesi ile onu takip ettim. Beni ilk önce hekimin yanına yönlendirdi. O önde gidiyor ben ardından takip ediyordum.

Arkamdan ise iki hizmetli kız geliyordu. Titrek bir nefes çektim içime. Jongin, ona mühürleneceğimi düşündüğü için birlikte olmak istemişti bir kaç ay önce.

Ben ise bir kaç ay daha beklemesini, özel olmasını istediğimi söylemiştim. O yüzden mühürümü bozacak hiç bir şey yoktu.

El ele tutuşmak ve sarılmak dışında hiç bir şeye izin vermemiştim.

Doktor kontrolünden sonra küçük bir hamama girdim. Yeni geldiğim için diğerleri ile birlikte yıkanmam istenmemişti.

Görünüş olarak da dil olarak da farklıydım onlardan. Beni aralarına almaları zor olacaktı.

Hamamdan sonra tamamen temiz hissediyordum. Mühürdeki küçük sızı da gitmişti. Ona çok yakın olduğum için artık canım yanmıyordu.

Kyungsoo'nun giyinmeme yardım etmesine izin verdim.

-Üzerini böyle hayal edebilirsiniz-

Beyazlar içindeyken aynada kendimi inceledim. Bir kaç gün önceye kadar daha sağlıklı görünüyordum. Oysaki kaç gün baygın kalmıştım.

Yakamı çekiştirdim. Burası cidden sıcaktı. Hava kararmıştı ona rağmen birileri yüzüme sıcak hava üflüyordu sanki.

Açılan kapının sesini duyduğumda bakışlarımı aynadan ayırdım ve yavaşça arkamı döndüm. İçeri giren kişinin, mühürlüm olduğunu kalbimin hızla çarpmasıyla fark etmiştim.

Kıpkırmızı saçları vardı. Kızıl tutamları karışık bir düzen ile anlına dökülüyordu. Sarı gözleri parlıyordu. Üzerinde salaş, krem rengi bir gömlek vardı.

O da benim onu incelediğim gibi inceliyordu beni. Gülümsemeye çalıştım.

O benim hayatımı geçireceğim insandı. Üstelik, haremi vardı. Beni ne kadar fazla beğenirse o kadar üstte tutardı.

Yavaş ama emin adımlarla ilerledi ve tam karşıma geldi. Bakışlarımı bakışlarından ayıramıyordum.

Hafifçe gülümsedi.

"Sonunda tanışabildik, Baekhyun."

Signet/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin