Hızla kalktım olduğum yerden "San! San iyi mi?" Zorlukla kapıyı çekip baktığımda San'ın omuzunu sıkıca tuttuğunu, Sehun'un ise yerde olduğunu fark ettim.
"Tanrıya şükürler olsun." Diye fısıldadım. Soyeon'a döndüm hızla "Kolyesini al! Hemen!" Hızlı adımlarla ilerledi ve Sehun'un boynunda asılı olan kolyeyi çekip kopardı.
Jongin'in getirdiği kutuya koydukları sırada hızla döndüm Baekhyun'a. Sırtını kulübenin tahta yüzeyine yaslamış, karnını tutuyordu.
Hızlı adımlarla yaklaştım yanına. "B-baekhyun" bakışları bakışlarımla buluştuğunda yaşlarla parladığını gördüm gözlerinin.
"Chanyeol, iyi misin?" Diye fısıldadı. Sesi çok azdı ama duyuyordum. Yaklaştım ve kucağıma aldım ağırca.
"Siz?" Diye sordum korkarken "siz nasılsınız?" Titrek bir nefes verdi. "Sancım var. B-bilmiyorum çok korkuyorum."
İleride duran atlı arabayı gördüğümde koşar adım ilerlemeye başladım. "İyi olmanızı sağlayacağım. Korkma sevgilim. İyi olacaksınız."
İçeri girdik ve ağırca yatırdım Baekhyun'u. Bir kaç saniyenin ardından açılan perde ile içeri San girdi. "İyi misiniz?" Diye sordu. "Gel otur, ben sürerim arabayı." Dedim ve Baekhyun'a döndüm tekrar.
Yaklaştım ve öptüm anlını "bende çok korkuyorum. Ama korkma. Sen korkma." Hızla indim arabadan. Kulübeden çıkan Jongin ve Soyeon Sehun'u bağlamıştı.
Zaten ağır yaralıydı.
Jongin hızla yanıma geldi. "Sen Baekhyun'un yanına geç. Sana ihtiyacı var. Ben sürerim arabayı." Minnetle sıktım omuzunu "sağol." Gülümsedi hafifçe "haydi, geç."
Soyeon ile birlikte girdiğimizde o hızla San'ın yanına adımladı. Ben ise eşimin yanına.
Hemen baş ucuna oturdum okşadım saçlarını. Gözlerini ağırca açtı "Chanyeol" gülümsemeye çalıştım hareket etmeye başlayan araba ile.
Dakikalar saatlere döndü adeta Baekhyun hemen yanı başımda yatarken. Elini sıkıca tutarken bakışlarım yerde yaralı bir şekilde yatan Sehun'da takılı kalmıştı.
Bir anlık değişimini görmüştüm. Benim arkadaşım bir kaç saniye olsa da geri gelmişti. Soyeon'un hemen yanında duran kolyeye düştü bakışlarım.
Her şey onun yüzünden olmuştu.
Onca insan ölmüş, çok insan sakat kalmıştı.
Güvenli alana ulaştığımızda hızla kucağıma aldım Baekhyun'u. Önden çıkan San "Kralları koruyun!" Diye bağırdı hızla.
Kucağımda Baekhyun ile indim at arabasından. Yardım çadırına ilerlerken güvendiğim adamlara emir verdim.
Sehun'u alıp benim çadırımda tedavi etmeleri için.
Döşeğe yatırdığımda "hamile, kontrol edin hemen." Diyerek bir kaç adım uzaklaştım. Ardımdan içeri giren San şifacıların yardımı ile uzandı diğer yatağa.
İkisinin tedavisini de korku ile izlerken hekimin bir şey demesini bekliyordum.
Kontrolden sonra yanıma gelen hekim "bebek de, Kralımızda çok zorlanmış efendim. Bebek hala hayatta, lakin bu bir mucize. Hayatı adeta pamuk ipliğine bağlı. Kralımıza çok iyi bakılması, çok iyi beslenmesi gerek."
Titrek bir nefes verdim. "Elinizden gelenin fazlasını yapın. İyi olması için her şeyi yapın. Yola çıkabilecek duruma geldiğinde bana haber vereceksin."
Başını salladı hızla "emredersiniz efendim." Yaklaştım ve öptüm saçlarını "bebeğimiz hayatta." Titrek bir nefes verdi. "Şükürler olsun."
"Aeri, Minho sarayda mı?" Diye sordum korkuyla. İkisini de görmemiştim. "Biz, yalnız çıktık yola. Aslında, Yixing yalnız başına çıkmıştı ama ben ardından gittim. Aeri ve Minho sarayda."
"Neden gitti ardından Baekhyun? Ya sana büyük bir zarar gelseydi?" Derin bir nefes verdi. "Gelen mektupta, öldüğün yazıyordu Chanyeol. Duramadım sarayda. Öyle çok korktum ki." Dolan gözlerini gördüğümde derin bir nefes verdim.
"Tamam, tamam. Sakinleş, ikimizde iyiyiz bak."
Gülümseyerek baktım kolu sarılan San'a. Yaklaştım ve alımlarınızı birleştirdim. "Aslanım benim." Tek kolu ile sıkıca sarıldı bana. "Sen olmasaydın, hayatta olmayabilirdim."
"Kralım, demeyin öyle." Gülümsedim hafifçe "gerçek bu. İyi ki varsın San."
Ardından tekrar Baekhyun'a yaklaştım. Yaklaştım ve öptüm dudaklarını. "Savaşın bittiğini, duyurmam gerek. Hemen geleceğim tamam mı?" Başını olumluca salladı. "Bekliyorum." Diye mırıldandı.
Dışarı çıktığımda yanıma gelen Soyeon'dan aldım içinde kolye bulunan kutuyu.
Orduma, ve karşıda uzakta duran karanlık ordu da gezdirdim gözlerimi. Hemen arkamda yerini alan Wonho şaşkın görünüyordu.
"Savaş bitti!" Diye bağırdım geniş alanda. Bir kaç saniye içinde tüm sesler sustu. Tüm uğultu yok oldu.
"Kralınız düştü!" Kutuyu kaldırdım havaya "sizi siz yapan şey ise ellerimin arasında!'
Hızla açtım kapağını ve avucumun içine aldım kolyeyi. Hayatımda gördüğüm en siyah şeydi. Simsiyah bir taşı vardı.
Herkes şok ile izlerken gülümsedim hafifçe. Avucumu herkesin göreceği kadar yükseğe kaldırdım.
Elimde ağır ağır oluşan alev ile cayır cayır yanmaya başladı. Kolye saniyeler içinde eriyip, giderken ordunun acı çığlıklarını duyuyordum.
Hepsi, kolyeyi yakan ateşim ile cayır cayır yanıyordu.
Ordunun ve kolyenin kül olduğunu görürken askerlerim sevinç naraları atıyor, seviniyordu.
Yanıma adımlayan Jongin'e hafifçe sarıldım. "Sen olmsayadın, başaramazdım." Gülümsedi ve sıkıca tuttu elimi.
"Savaş bitti ya, kimin ne yaptığının bir önemi yok." Derin bir nefes verdim. "Evet, bitti."
Açıklığa baktım. Ordudan bir eser dahi kalmamıştı. Kimse gelmemişcesine bir boşluk vardı.
"Her şey bitti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Signet/Chanbaek
FanfictionByun Baekhyun. Kuzeyde yaşayan beyaz saçlara, eflatun gözlere sahip genç bir adamdı. Tüm hayatı boyunca kuzeyde olacağını sanarken mührü onu güneye sürüklemişti. Baekhyun güneyin kızıl saçlı, sarı gözlü prensinin kaderi olacağını hiç düşünmemişti.