Taehyung tam olarak bilmiyordu. Karşısındaki kocaman parlak gözlere ve tavşan dişlere sahip adamın bunlara tezat sivri çene hattına ve delici bakışlarına bakarken de kalbinin ne zamandır bu kadar hızlı attığını, gerçekten de bilmiyordu.Belki ilk baştan beridir diye düşünmüştü, bazense fikri değişiyor ve Jungkook'un küçük detaylarla kendisini etkilemiş olabileceğine inanıyordu. Taehyung düşünmeyi seven bir çocuktu, kesinlikle öyleydi. On yedi yıllık hayatında en çok kim veya ne hakkında düşündüğünü sorsalar, kesinlikle Jungkook çekişmesiz bir galibiyetle ilk sıraya yerleşirdi. Bundan dolayı cevabı bulması uzun sürmedi, küçücükken ve pek çok acıyı içinde bulundurup hayata karşı pek bir parıltı hissetmediği zamanlarda bile ilk gördüğü andan beri bu kuzgun gözlere sahip çocuktan etkilendiğini biliyordu. Geçen zaman ise ona sadece tek bir şeyi kanıtlamıştı.
Tüm bu yoğun duygulara sebep olan çocuğun her bir kalp çarpıntısına değdiği ve artık daha fazla mükemmel olamaz derken bile nasıl her seferinde Taehyung'u kelimesiz bıraktığıydı. Şu an o her zamanki gibi kararlı olan gözlere bakarken de bunu düşünüyordu. Çünkü büyüğünün kendisinden istediği şeyi yapamazdı.
Tanrım... onu göle falan itmek istemiyordu! Bu kadar ısrarcı olduğu için Jungkook'a öfkelenmek istedi fakat ikisini de geçen hafta olayların koptuğu aynı noktaya getirdiği ve kendisini itmesi için adeta provoke ettiği için öfkeli olmaktan çok şaşkındı.
"Taehyung, bak uzatmayalım. İt beni ve bitsin bu fasıl.
Esmer soğuktan dolayı kollarını birbirine dolayıp şu an üzerinde durdukları çok da büyük olmayan iskelenin tahtalarına çevridi bakışlarını, bazen büyüğünün tam bir çocuk gibi davrandığını düşünüyordu ama bu çoğu zaman kendisine sempatik geldiği için, hoşuna giden bir karakter özelliğiydi de aynı zamanda.
"Seni itmeyeceğim, neden bırakmıyorsun şu konuyu artık?"
"Ben mi bırakmıyorum?!"
Sormaktan çok kızgınca sesini yükselttiğinde, Taehyung ne yapacağını bilemeyerek kocaman açtığı gözlerini kırpıştırdı. Jungkook'u bu kadar, hm, enerjik mi demeliydi? Ya da coşkulu? Herneyse, böyle görmeyeli uzun zaman oluyordu işte, soru dolu gözleri yakalayan büyüğü açıklamak adına bir saniye daha kaybetmemişti.
"Bütün hafta bana trip at, sonra büyüten ben olayım. Hayır Taehyung, beni itiyorsun ve normale dönüyorsun. Hemen. Ben de bu işkenceden kurtuluyorum artık."
Taehyung gülümsemek istedi, ama onun yerine siyah montunu çıkartıp yere atar atmaz siyah kazağını da bir çırpıda çıkartan Jungkook, yeşermekte olan gülüşünü olduğu yerde dondurmuştu.
Soğuğun bembeyaz yapılı bedenine değip büyüğünü titrettiğini izlerken utanmamaya çalıştı, dışarıdan soğuk kanlı ve etkilenmemiş gözüktüğüne emindi çünkü bu Taehyung'un bir nevi yeteneklerinden biriydi ama titrek bir nefes vermekten de geri duramadı.
Jungkook mükemmeldi. Karakterinin yanısıra dışından da aynı olduğunu her zaman kanıtlamaya meyilli oluşu, Taehyung'un büyüğünün her spor salonuna gittiğini gördüğü anlarda lanet ettiği bir şeydi. Güzeldi, yakışıklıydı, içi dışına yansımış gibiydi ve esmer çocuk bazen, sadece bazen, bu duruma sinir oluyordu. Özellikle de şu an.
"Trip atmıyordum."
"Aynen Taehyung on yedi yıldır ilk kez somurtkan ve telefonlarımı meşgule atan bir çocuk olduğunu keşfediyorum o halde."
Esmer ofladı, pekâlâ, birazcık alınmış olsa da yalan söyleyemezdi, dargınlığı en fazla birkaç saat sürmüştü ama Jungkook'un peşinden koşuyor oluşu acayip hoşuna gidiyordu ve.... ve bunu hemen kaybetmek istemiyor olduğu için kimse onu suçlamamalıydı! Tekrar ofladı, bu sefer suçluluk duygusuyla.
"Tamam..." diye mırıldandığında, Jungkook "Ne tamam?" Diye sordu sabırsızca. Üşümeye başlamış olmalıydı ki hafifçe yerinde zıplamaya başlamıştı.
"Tamam, sana dargın değilim artık. Normale dönmem için hasta olmana gerek yok."
Taehyung elinde olmadan göz devirdiğinde bu hareketi büyüğünün dikkatini çekmiş ve kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Ardından emin olamayarak yüz ifadesini ölçmeye çalıştığında esmer kararlılıkla yüzüne baktı, Jungkook'un bakışları yavaşça yumuşamış ve sorgulayıcı bir ifadeye dönüşmüştü.
"Sana güvenmeli miyim?"
Tek kaşını kaldırıp sorduğunda, küçüğü derin bir nefes vererek yere eğilerek eşyalarını büyüğünün kaslı göğsüne atarken "Evet. Şimdi gerçekten de üşütmeden önce şunları giy ve bir şeyler yemeye gidelim." Demişti, ardından biraz isyankar bir tonda "Açlıktan ölüyorum!" Diye yakındığında Jungkook'un kıvrılan dudakları kendisinde de bir sırıtışın oluşmasına neden oldu.
Jungkook kollarındaki tişörtü çevik bir hareketle üstüne çevirip montunu da giydikten sonra kolunu çoktan gitmek için arkasını dönen Taehyung'un omzuna attığında, "Nasıl istersen bücür." Diyerek kendisini yönlendirdiğinde küçüğü somurttu.
"Bücür sensin."
"Gerçekliğine inanmadığın şeyleri söylememelisin."
"Büyüyünce senden daha yapılı olacağım ve sen de göreceksin."
"Büyüyünce mi? Gel de cebime gir Taehyung on yedi yaşındasın, kocaman adam oldun artık."
"O zaman bana bücür deme! Tanrım! Çok sinir bozucusun."
Alışıldık atışmalar aralarında geçerken ikisi de pozisyonlarını bozmadan rahatça ilerlemeye devam etmiş, sanki hava durumundan bahsediyorlarmış gibi Jungkook'un kolu Taehyung'u kendisine bastırırken arabaya ulaşmışlardı.
İçeri yerleşip klimayı sonuna kadar açarken büyüğünün kızaran burnunu ve buruşturduğu dudaklarını izlerken esmer gülümsemeden edemedi. Hayatın zor, zamansız ve beklenmedik olduğunu biliyordu ama sahip olduklarıyla mutluydu. Hem de hiç olmadığı kadar.
-
Bundan sonra son bir günlük bölümü ve başlıyoruz~
Şu ana kadarki kısım için düşüncelerinizi bu satıra bırakabilirsinizz ^*^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naive | taekook
FanfictionKim Taehyung, evlat edinildiği aileye ilk geldiğinde daha on dört yaşındaydı, ailenin tek çocuğu olan Jeon Jungkook ise on dokuz. kth&jjk Slowburn