Bölüm 3 – Gökyüzündeki Oğul
Yiğit okul çıkışı Kerem'le futbol oynamaya gitti. Kerem'le doğduğundan beri tanışıyorlar ve çok iyi anlaşıyorlardı. Evleri çok yakındı ve Yiğit'in çocukluğu Keremlerde geçmişti. Kendini bildi bileli Kerem'le arkadaştılar. Kerem'in annesi, Aysel teyze, Yiğit'i Kerem'den hiçbir zaman ayırmamıştı. Zayıfça bir kadındı ama gençken çok güzel biri olduğu zarif yüz hatlarından anlaşılıyordu. Sarı saçları hala çok sağlıklıydı, sağlığına çok dikkat ederdi. Yiğit'in aynı zamanda sütannesiydi. Kerem annesini paylaşmaktan başta pek hoşlanmasa da büyüdükçe alışmıştı. Zaten insan neye alışmıyordu ki?
(Kerem'in annesi Aysel)
Yiğit karnesini de yanında götürmüştü. Aysel teyze görmek isteyecekti. Her yılın sonunda ikisinin de karnesini inceler, sonucuna göre hediye alır ya da ceza verirdi. Kerem çok başarılı bir öğrenciydi. Genelde hediyeyi o kapardı. Bir keresinde Yiğit'in son sınavlarda Kerem'den kopya çekip durumu kurtardığını Kerem ağzından kaçırmıştı. Sonunda ikisi de hediye alamadılar, üstüne üstlük 2 hafta boyunca her gün Aysel teyzenin gözetiminde ders çalışma cezası aldılar. Bu yıl ikisinin de karnesi çok iyi gelmişti. Bu yüzden de futbol maçıyla ödüllendirdiler kendilerini hemen zaten. Maçtan sonra ter içinde kalmış kıyafetleriyle evin yolunu tuttular. Yine bir yazı beraber dolu dolu geçireceklerini biliyorlar, bunun heyecanıyla güle oynaya eve yürüyorlardı.
Kerem'in babası sık sık şehir dışına iş seyahatine çıkardı, bugun yine o seyahatlerden birindeydi. Aysel de evde Yiğit ve Kerem'in en sevdiği yemeklerden bir ziyafet sofrası hazırlamış tek başına onları bekliyordu.
"İşte geldiler." dedi kapı zilinin uzun uzun çaldığını duyunca. Mutfaktan büyük bir heyecanla çıktı, holü geçip kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz benim yakışıklılarım."
Çocuklar kadina sarılıp masaya geçtiler. Aysel teyze bol bol sarma sarmıştı, Yiğit'in en sevdiği yiyecek sarmaydı. Yiğit tam çatalını alıp sarmayı yemeye kalkıştı ki Aysel:
"Dur bakalım delikanlı, hani senin karnen bakayım?" dedi ve imalı bir gülüş attı.
İkisi de karnelerini çıkardılar heyecanla ve alelacele. Kerem her zamanki kadar rahattı karnesini gösterirken. Aysel büyük bir sevinçle karneyi inceledi ve sıra Yiğit'in karnesine bakmaya gelmişti. Yiğit'in karnesi de her zamankinden daha iyiydi. Kadin Yigit'in alnına kocaman nemli bir öpücük kondurup karneyi geri verdi. Yiğit elini uzattığında Aysel teyze ve Kerem Yiğit'in elindeki izi gördüler. Kerem "Eline ne oldu senin?" dedi merakla.
Olanlara kimsenin inanmayacağını düşündüğü için elini arkasına götürdü ani bir refleksle Yiğit, "Ne?" dedi birden zaman kazanıp mantıklı bir cevap bulmak için. Aysel "Eline ne oldu senin oğlum? diye tekrarladı. Yiğit
"Ha bu mu?" dedi avucunun içini açarak "Basit bir alerjik reaksiyon. Dün gece Doğa'nın oyuncaklarından birini tutmuştum, o yüzden oldu herhalde." Kızaran eline diğer eliyle dokundu ve "Acımıyor bile." dedi. Kerem "Doğa'nın oyuncağını tuttummuş... Hala uyurken ayiciklara sariliyorum demiyorsun da." dedi ve kahkaha attı. Kahkahası sessizliğe gömüldü, utanarak kendinin toparladı. Aysel Yiğit'in elini avucunun içine koydu ve dikkatle inceledi. Hatta o kadar dikkatli baktı ki bu inceleme birkaç dakika sürdü. Çocuklar "Ne oluyor?" dercesine şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken farkina vardı ve elini bıraktı. "Daha dikkatli olun çocuğum, ucuz oyuncaklar almayın, her gördüğünüz şeye dokunmayın, ellerinizi sık sık yıkayın..." diye nasihatler vermeye başladı.
Yiğit içinde sadece nefes almaya yetecek kadar yer kaldığını hissettiğinde yemek yemeyi bırakmıştı artık. Her birlikte geçen akşam gibi bu akşam da çok güzel geçmişti. Bol bol muhabbet etmişlerdi, Aysel teyze çocukların her zaman hayretle dinlediği hikâyelerden birini anlatmıştı:
Vakti zamanında bir diyarda adı sanı duyulmamış bir kral yaşarmış. Bu kral hiç bilinmeyen bir diyarın kralıymış ve adını tüm dünyaya duyurmak istiyormuş. Bunun için de 23 yaşına bastığı gün adını üç yıl içinde tüm dünyaya duyuracağına eğer duyuramazsa da kraliçeden dört yıl boyunca çocuk sahibi olup çocukları sırasıyla ormana, denize, çöle ve son olarak da kimseye söylemeyeceği bir yere yanlarında bir köleyle bırakacağına yemin etmiş ve bu yemin öyle kuvvetliymiş ki eğer onu bozarsa zamanın tüm büyücüleri tarafından sonsuz lanete maruz kalacağını biliyormuş. Bir yıl geçmiş, kral ordusuyla ormanları arşınlamış kimseleri bulamamış. İki yıl geçmiş, kral ordusuyla denizleri aşmış kimseleri bulamamış. Üç yıl geçmiş, kral çöllerin kavurucu sıcağını geçmiş kimseleri bulamamış. Kral bu diyarda yapayalnız olduklarını fark ettiğinde yüreğinde yangınlar çıkmış. Ama yemin öyle güçlüymüş ki onu bozamazmış. Geriye kalan dört yıl boyunca kraliçe krala dört erkek evlat vermiş. Kral dediği gibi ilkini ormana, ikincisini çöle, üçüncüsünü kayıkla denizin ortasına bırakmış. Dördüncüsünün nerede olduğunu kimse bilmiyormuş. Aradan yıllar geçmiş, kral yapayalnız diyarında sadece oğullarını merak ederek yaşamaya başlamış. Bir gün kral sarayının penceresinden dışarı bakarken saraya doğru gelen binlerce kişilik bir ordu görmüş ve bu diyarda yapayalnız olmadıklarını düşünüp sevinçle korku arasında gidip gelmiş. Ama ordu yaklaştıkça bunun hiç de dostça bir ziyaret olmadığını anlamışlar. Binler saraya doğru gelirken bunların çok değişik yaratıklar olduğunu fark etmişler. Gelenler kralın oğullarıymış. Gittikleri yerlerde develerle, balıklarla ve ormandaki hayvanlarla çiftleşerek çok kısa zamanda çoğalmışlar. Hepsi de atalarını korkunç kadere terk eden krala öfkeyle çoğalıp her geçen gün bilenmişler. Diyarın dört bir yanında bu kraldan bahsediliyormuş. Herkes ondan nefret ediyor, bunca yıl intikam planlarıyla hazırlık yapıyormuş. Kral bir nevi amacına ulaşmış, bunun sonu olacağını hiç bilemezmiş tabii. Kral ve halkı çok kısa bir süre içerisinde ordu tarafından yok edilmiş. Kral ölümünden hemen önce tek bir şeyi merak ediyormuş. Kimsenin nereye gittiğini bilmediği oğlunu bir Anka kuşuyla gökyüzüne yollamış kral ve onun nerede olduğunu hiç öğrenememiş.
Çok zamanlar geçmiş fakat gökyüzünden inen kimse olmamış. Hiç kimse onun hakkında bir şey öğrenememiş. Bu soru sonsuza dek cevapsız kalmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihnin Seninle Olsun
FantasyKaranlık, aniden alev alan merdivenler ve tüm ihtişamıyla önünde sonsuza uzanıyormuşçasına duran o kapı. Bu kez kabus her zamankinden daha gerçekti, çünkü kapı açıldı. Bunca yıl sımsıkı duran kapı şimdi neden açılmıştı? Kapının ardında ne vardı? Bi...