5. Bölüm
Kitabı alelacele inceledi kalkıp inen göğüs kafesinin üstünden. Son sayfası karanlıktı, kapkaranlık. Elini üstünde gezdirdi bir süre, belli belirsiz çukurlar olduğunu fark edince eline bir beyaz kağıt bir kurşun kalem aldı. Beyaz kağıdı siyah sayfanın üzerine koyup kalemi eğik tutarak karalamaya başladı. Bazı harfler beliriyordu, heyecanı artıyordu giderek. Eksik kalan iki harf de belirince Yiğit yüreğindeki sızıyı bir bıçak darbesi kadar keskin ve canlı hissetmişti.Anneni sen öldürdün!
Gözünün önünde şimdi fotoğraflarda gördüğü meleksi bir yüze ve şefkat dolu gülümsemeye sahip annesi belirdi. Yazıya şaşıramadı bile. Pürüzsüz yüzünden acelesi varmışçasına bir damla süzüldü ardından. Ayağa kalktı amaçsızca, kucağındaki kağıt ve defter bacaklarından kaydı, yere düştü. Aldırmadan yürüdü odasında birkaç dakika. Çatı katında bulunan odasının içinde minik bir pencere vardı. Sandalyeye çıktı pencereye yetişmek için, kollarını pencereye dayadı ve bomboş gözlerle dışarıyı seyretti.
"Onu ben öldürdüm."
"Yiğit bu sabah çok tuhaf değil miydi masada sence de?" dedi Ilgın şaşkınlıktan kaşları kalkmış bir şekilde.
"Evet ve odasına da koşarcasına çıktı, tabağındaki her şey duruyordu" dedi ve adımları bunu daha Ilgın söylediğinde idrak ediyormuşçasına yavaşladı.
"Elini gördün mü peki? Tüm iz kaybolmuştu, kırmızılığından eser bile yoktu."
"A, doğru!" dedi bir kez daha hayretler içerisinde ve birkaç saniye sonra mahzun mahzun bakarak ekledi "Bu ara bize biraz daha soğuk davranıyor sanki."
"Yok canım, Yiğit bizi ne kadar sever biliyorsun, yaşadığı şeyler garip sadece."
"Keşke ona gerçek düşüncelerimizi söyleyebilsek."
"Asla!" dedi Ilgın gözlerini iri iri açıp kaşlarını çatarak. "
"Ama nereye kadar bunların gerçek olduğuna inanmayı sürdürecek? Ne zaman gerçekle yüzleşip normal bir insan olacak? Biliyorum Ilgın, ona destek olmalıyız ama elindeki yarayı gördün, kim bilir nasıl yaptı bunu kendine."
"Her insanın vicdanına söz geçirmesi zordur. Annesini onun öldürdüğünü düşünüyor ve kendisinin de farklı bir insan olduğuna inanmış bunu yenmek için sanırım. Belki de gerçekle hiçbir zaman yüzleşmemeli. Gerçeklerle yüzleşmek her zaman sandığımız kadar iyi olmayabilir. Her insan hayatın her gerçeğinin farkinda olarak yasasaydi, her şeyi olduğu gibi kabullenmek yerine deşseydi, bu kadar kötülüğün barındığı bir dünyada kimse mutlu olamazdı. Şu an dünyanın herhangi bir yerinde bir bebek annesinin kucağında ameliyatına para bulup tedavi ettiremedikleri için acılar içinde ölüyor, bir asker vatanı uğruna bir savaşta parçalanarak can veriyor. Her şeyi görmek zorunda değiliz Doğa. Sadece gözlerini kapat, çünkü daha mutlu olabilmek için bunu yapmak zorundayız."
"Haklısın sanırım." dedi Doğa ve açık havada yürümeye devam ettiler.
Birkaç saat odasında tek başına müzik dinledi Yiğit. Sanki kendine acı çektirmekten hoşlanır gibi en duygusal şarkıları açıyordu. Bu huyunu da hiçbir zaman anlayamamıştı. Gözlemlediği kadarıyla her insan duygusal zamanlarında, acı çekerken, kendilerini daha da acıya boğan şeyler dinliyorlardı. "Acaba insanlar acı çekmekten aslında hoşlanıyorlar mı?" diye düşünürdü sık sık. Yoksa asıl olan insanın her duyguyu -acı, korku, mutluluk gibi- iliklerine kadar hissetmekten içten içe tatmin olduğu muydu? İnsan psikolojisi çok garipti Yiğit'e göre. Başkalarını çok gözlemlerdi ve onlari çok iyi tanıyordu, ne zaman neye nasıl tepki vereceklerini tahmin edebilirdi. Ama kendini hiç başkalarının gözünden görmemişti. Kendisinin aslında nasıl biri olduğunu bilmiyordu bile, hiç kimse bilmiyordu ki bunu. Aslına bakılırsa bu çok korkunçtu, kimse kendini başkalarının onları gördüğü gibi göremiyordu. Kimse kendini tanımıyordu.
Zilin sesiyle yavaşça doğruldu birkaç saattir uzandığı yatağından. Kızlara soğuk bir "Hoş geldiniz." deyip odasına geçti ve daha odasına attığı ilk adımında bu tavrına pişman oldu. Ama ne kimseyi görmek ne kimseyle konuşmak istiyordu. Elinde değildi. Defteri okuyup okumamak arasında kararsız kalan eli odanın insana giderek ağırlaşmış etkisi veren atmosferinde asılı kaldı. Bir an yumruğunu tırnakları elini acıtıncaya dek sıktı, bugün yüreğinde hissettiği acı kalbinde tekrar karıncalanma etkisi yarattığında. "Okumalıyım ve görmeliyim." dedi sesinin ne kadar yüksek perdeden çıktığını fark etmeyerek. Defteri tekrar eline aldı ve o karanlık sayfayı çevirdi.
Aleme Giriş
Bu bölümde kocaman harflerle tek bir şey yazıyordu.
ZİHNİN SANA HAKİM OLMASIN, SEN ZİHNİNE HAKİM OLMALISIN.
Bu sayfadan pek bir şey anlamamıştı. Ama ona bir şey hatırlatmıştı bu sözler. Kendini odakladı her zamanki gibi, hissedebildiği her şeye kapadı kendini.
"Zihnin seninle olsun."
Bunu ona defteri verirken Petuze söylemişti. Aklında bir şeyler vardı fakat daha birçok sayfa vardı okuyacağı, bu yüzden sayfayı çevirmeyi düşünmeye yeğledi.
"Yiğit! Yiğiiit!" babasının seslenişini duydu. Defteri alelacele çekmecesine koyup odasından rüzgar gibi çıktı. Bu çok sık olmazdı, babası sanki başka bir evde yaşıyor ya da bu evde başka kimse yokmuşçasına yaşamını sürdürüyordu. Yiğit kocaman bir odanın içinde belli belirsiz yanan bir mumun ışığı kadar umutla babasının karşısına çıktı. Bir oğul olmanın tadını çıkaracaktı belki bu akşam, gerçek bir babaya sahip olacaktı belki bu akşam. "Hadi gel oğlum bu akşam günlerin nasıl geçiyor anlat." diyecekti. Giderek artan umudunu fark edip babasının yüzünü gördüğünde hiç de iyiye varacak gibi gelmedi bu konuşma.
"Bu akşam Ozan amcan taşınıyor. Seninle onun yanına gidip yardım etmemiz lazım. Hadi on dakikaya hazır ol, evden çıkacağız hemen. Kızlara da söyle kapıyı kilitleyip önüne girişteki masayı çeksinler."
Şaşırmadı, asıl şaşırdığı 3 saniyede geçtiği holde bu kadar beklentiye girebilmiş olmasıydı.
Eve geldiklerinde her tarafı ağrı içinde, yorgunluktan ölmek üzereydi. Duş almaya bile hali yoktu. Üstünü ağır ağır değiştirirken defterin de geri kalanını yarın okurum diye düşündü. Yaz gecesinin bunaltıcı sıcağını her hücresinde hissederek her tarafı ağrıya ağrıya yatağına yattıktan sonra deftere son bir kez şöyle bir bakmak için komodinin çekmecesini açtı yattığı yerden. Eliyle yavaş yavaş yokladı çorap çekmecesini.
"illa kalkacağım yattığım yerden." diye homurdanarak yatağında doğrulduğunda çekmecede defterin olmadığını fark edince başından kaynar sular dökülmüşe döndü. Diğer çekmeceye baktı orada da yoktu. Yatağın altını, masasının çekmecesini, hatta kıyafet dolabını bile aradı; defter yoktu. Defter gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihnin Seninle Olsun
FantasyKaranlık, aniden alev alan merdivenler ve tüm ihtişamıyla önünde sonsuza uzanıyormuşçasına duran o kapı. Bu kez kabus her zamankinden daha gerçekti, çünkü kapı açıldı. Bunca yıl sımsıkı duran kapı şimdi neden açılmıştı? Kapının ardında ne vardı? Bi...