7.Bölüm - Sırlar
Yiğit Kerem'in yüzüne baktı. Acı eğer somut bir şey olsaydı Kerem'in yüzü olabilirdi ya da göz pınarlarından intihar eden gözyaşları acının tam karşılığıydı.
"Çok küçüktüm. Dört ya da beş yaşlarındaydım. Bir hafta sonu evdeydik, çizdiğim resmi annemle babama gösterecektim. Elimde boyalarım ve resim defterimle oturdukları odaya doğru giderken resmime son kez baktım ve bir çocuğun kollarını çizmeyi unuttuğumu gördüm. Odanın kapısının önünde yere bağdaş kurdum ve resmime devam ettim. İçeride konuştukları şeyleri duyabiliyordum.
"Ben artık kendi kanımdan birini istiyorum." demişti babam. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. İyice kulak kesildim ve dinlemeye devam ettim.
"Ben artık ikimizin de bir çocuğu olsun istiyorum, anlıyor musun?"
"Bu kadar yeter, bu konuyu seninle konuştuk. Başka bir şey duymak istemiyorum." dedi annem ve ayağa kalktığını duydum. Eşyalarımı seri bir şekilde toplayıp odama koştum. Duyduğum her şeyi idrak etmiştim. O adam benim babam değildi. Annem öz müydü bilmiyordum da. Bunu hiç düşünmedim de zaten. O benim annemdi. Babam o adam değildi, onu anladım sadece. Ama kabullenmek... Çok zordu. Zaman geçtikçe o anın rüya olduğunu düşündüm hep. Cocuklar olmadık rüyalari gercek sanip yıllar geçtikten sonra o anın rüya olduğunu anlar ya onun gibi işte. Oturma odamızın duvarında bir yağlı boya tablosu vardı. Karlı, yüksekçe ve engelli dağ manzarası resmedilmişti. Resimdeki dağlardan bir gün annemle geçmiştik. Ama yıllar sonra bunun bir rüya olduğunu kavradım. Neden o günkü konuşma da bir rüya olmasındı? O an yıllarca rüyalarıma girdi. En korkulu kâbuslarım hep bununla ilgiliydi. Babamın, yani üvey babamın, gerçek babamı öldürdüğünü görürdüm sık sık. Ama bunlardan ne anneme ne babama bahsettim. Hala baba diyorum işte, kabullenemiyorum. Bunu düşünmemeye çalışıyorum, bilinçaltım unutmama ne kadar izin vermese de... "
"Neden bana bile bundan hiç bahsetmedin?"
"Çünkü hala kabul etmiyorum Yiğit, savaştığım tek şey bilinçaltım. O adam benim babam. Bana hiçbir zaman kötülüğü olmadı. Hep sevgiyle yaklaştı. Yanında hep güvende hissettim kendimi. Eğer üvey olmasa bana bu denli şefkatle yaklaşmazdı ki. Belki gerçekten bir rüyadır? Kötü bir kâbus görmüşümdür ve etkisi uzun sürmüştür, ben de giderek gerçekligine inanmisimdir."
"Doğru, Mehmet amca çok iyi bir insan ve ben de sana karşı en ufak kötü bir davranışını görmedim bunca zamandır. Mehmet amca benim baba idolümdü hep. Benim için gerçek baba figürü kendi babam değil, odur."
"Bak sen de kabul ediyorsun. Bir rüya da olabilir bu."
"Haklısın. Belki de bir gün annenle konuşmalısın bu durumu."
"Bunu ben de çok düşündüm ama yapamam."
"Neden?"
"Bilmiyorum, sanırım cevabından korkuyorum. En önemlisi ne biliyor musun Yiğit? O bir rüyaydı ve ben böyle mutluyum." dedi. Alt dudağını ısırdı ve bir savaşı kazanmış gibi gururla gözlerini kısarak sanki çok uzaklara bakıyormuş gibi daldı.
Uzunca bir süre odada sessiz kaldılar. Sessizlik huzursuz edici bir şekilde o kadar uzamıştı ki bu kez büyük bir çığlıktan bile daha çok ses çıkarırcasına rahatsız etmişti ikisini de. İkisinin de beyninde düşünceler birbirlerine savaş açmıştı ve kafalarında patlayan bombalar, saçılan ateşler aciz ve kifayetsiz kelimelerle anlatılamayacak boyutta olduğu için susmaya devam ettiler. Bu sükût bir telefon sesiyle ansızın bölündü. İkisi de içten içe bu durumda memnun kaldılar.
"Efendim anneciğim? Evet, geldim ben. Tamam, bende anahtar var zaten. Görüşürüz."
Telefonu kapadığında sanki Yiğit cevap bekliyormuş gibi açıkladı, "Bir işi varmış, evde olmayacağını haber verdi."
"Anladım, olmadi bizde kalırsın zaten." dedi ve gülümsedi.
Telefonu masaya koyarken Kerem'in gözü deftere kaydı. Az önce olanlar fazla ilginçti. Defterde yazan şeyi kim yazmıştı ve Yiğit'in eline nasıl geçmişti.
"Her şeyi anlatacağım." Dedi şüpheli bakışları gören Yiğit.
"Fakat bundan önce orada yazan şeyle ne bir ilgim ne bir bilgim var. Öncelikle sana söylemem gereken bir şey var. Ben dün o sayfayı karaladığımda "Anneni sen öldürdün." yazıyordu. Yiğit'in gözlerindeki birkaç saniyelik hayret yerini yine kuşkuya bırakmıştı.
"Bak şimdi." dedi ve içinde "Ya yine aynı şey yazmazsa?" korkusuyla eline yine kâğıt kalem aldı. Karalamaya başladı. Şekiller oluşmuyordu ve Yiğit'in içini tedirginlik doldurdu. Kerem ise verdiği tüm sözlere rağmen Yiğit hakkında kuşkulanmaktan kendini alamıyordu. Sabırla hafifçe karalamaya devam etti Yiğit. Sayfayı karalamayı bitirdiğinde Kerem'in eli ayağı boşalmıştı. Gözleri yuvalarından çıkmak istercesine göz kapakları iyice gerilmişti. Gerçekten de kâğıtta bu kez "Anneni sen öldürdün." yazıyordu.
"Bu defteri nereden buldun Yiğit? Tüm bunlar nasıl mümkün olabiliyor?"
"Hepsini açıklayacağım. " dedi ve çocukluğundan beri gördüğü rüyaları, gittiği psikologları ve yaşadığı son olayları anlattı. Kerem eğer o defteri görmeseydi bunların gerçek olabileceğine ihtimal vermezdi. "Defterin sana gösterdiğim sayfasına kadar geldim. Devamında yanımda olmaya var mısın?"
Olanlar Kerem'i epey heyecanlandırdığı için, içten içe korksa da coşkuyla "Kesinlikle varım." Dedi.
"İşte budur, çok şey yaşayacağız seninle Kerem, hissediyorum."
**
Âleme Giriş
Rüya âlemi her âlem gibi kurallara sahip bir âlemdir.
Kurucusu Hisilirs'tir.
Her uyku anında oraya gidilir ve uyku bitiminde dönülür.
Diğer evrenlere göre orada zaman daha hizli işler.
Zihni odaklamak her şeyden önemlidir.
Sayfada yazanlar sadece bunlardı. Alt tarafta farklı harflerle bir şeyler yazılmıştı yine fakat bunları ne Yiğit ne Kerem anlıyorlardı. Diğer sayfalara baktılar.
Zihin Kontrolü
Bu sayfa tamamen boştu. Umutları saman alevi gibi çabucak sönmeye başlıyordu.
Bilinçaltı Çölü
Saç teli kadar ince bir ipin üzerinde yürüyen insanlar çiziliydi. Bu ipin başlangıcı bir uçurumdu. Uçurumun ardında gün batımı resmedilmiş, aşağısındaysa ağaçlar çiçekler çizilmişti. Bitişi ise psychedelic resimlerini andıran bir yerdi. Renklerin iç içe geçişi, birbiriyle dans edermişçesine birbirleriyle uyum içinde olmaları ama bir yandan da hepsinin bir acelesi varmış da bir yere yetişmeye çalışıyormuşçasına uzayıp gitmeleri sanki var olan en güzel ezginin notalarıymış gibi görünüyordu. İpin aşağısı ise sonsuz bir karadelik gibiydi. Sayfa baktıkça büyüyordu sanki. İkisi de bu muhteşem tezatlık karşısında büyülenmişlerdi. Kitabın sol tarafındaki sayfalar boş olurdu hep ama Bilinçaltı Çölü'nün resminin yanında yine anlamadıkları bir şeyler yazıyordu.
Hiçbir şey söylemeden diğer sayfaya geçtiler giderek artan merakla.
Pemirutlara Karşı Savunma
Burası sayfalarca sürüyordu ve hepsi anlayamadıkları harflerdi. Bazı sayfalarda çeşitli yaratık resimleri vardı. Hatta resimlerden birinde onu çöle götüren yaratığı görmüştü Yiğit.
Bu kadardı. Elle tutulabilir hiçbir şey yoktu. Birbirlerine baktılar ne yapabiliriz dercesine. Kerem harfleri incelemeye başladı.
"Acaba çözebilir miyiz? Belki biraz uğraşır..."
"Şunların karmaşıklığına bak Kerem. Neredeyse hepsi birbirinden farklı. Ortada belirli bir alfabe bile olduğunu sanmıyorum." dedi ve son sayfadaki resmini göstermediğini hatırladığında heyecanla Kerem'e son sayfayı açmasını söyledi.
Kerem sayfayı açtığında "Neye?" diye sordu bir anlık hayret ve korkuyla gözlerini yavaşça Yiğit'e doğru kaldırırken.
"Nasıl neye, yine ne saçmalıyorsun?" dedi ve gülerek Kerem'in elindeki deftere baktı.
"AZ KALDI KEREM."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihnin Seninle Olsun
FantasyKaranlık, aniden alev alan merdivenler ve tüm ihtişamıyla önünde sonsuza uzanıyormuşçasına duran o kapı. Bu kez kabus her zamankinden daha gerçekti, çünkü kapı açıldı. Bunca yıl sımsıkı duran kapı şimdi neden açılmıştı? Kapının ardında ne vardı? Bi...