Mefhum'un Hilkatı

85 13 0
                                    

Umarım iyisinizdir. Öncellikle multimedya önerilerinizi bekliyorum ve bölümlerim belli başlı yerlerinde yazım ve imla hataları olduğun farkındayım. Olabildiğince bölümleri atmadan okuyup düzeltiyorum ama gözümden kaçanlarda olmuyor değil. Bu yüzden yazım ve imla kuralları ile ilgili yapabileceğim bir durum yok. Devamlı yenileyip atmakta hoşuma gitmiyor. Lütfen kitap tamamlanana kadar idare edin.

Bu arada bölüm biraz farklı olacak ama hikayede büyük bir önemi olan bir bölüm. Keyifli okumalar diliyor ve oylarınızı bekliyorum.

______________________________

Hava tüm insanlığı bunaltabilecek bir sıcaklığa sahipti. Halkın yarısını eve sokmuştu bu sıcaklık. Dışarıda top oynayan çocukların sayısı azalmış, kalan çocuklarda üzerlerindeki tişörtleri çıkarmış oynuyorlardı. Küçük kızlar kararlaşmış ve evlerinde evciliğe devam edeceklerdi. İş yerinde kadın erkek farketmeksizin çalışanlar, çalıştıkları yerdeki tüm klimaları açmış, kliması olmayanlar da eski yöntemleri kullanıyordu. Tüm bu sıcaklıkta klimayı bile az bulanlarda ellerine aldıkları dergi ve kitaplarla kendilerini serinletmeye çalışıyorlardı. Evde duranlara ise ev dar geliyordu bu sıcakta ama dışarı çıksalar sıcaktan eriyecek gibi hissediyorlardı ki haksız da değillerdi. Sokakta herkese selam verip diğer çocukların toplarına karşılık veren çocuğun elindeki dondurma erimekten yenilememişti.

Yaklaşık 1 hafta önceden meteoroloji halkı uyarmıştı. Yüksek sıcaklıklar bekleyebileceğini söylemiş ve uzun süredir yaşanmakta olan katlanabilir sıcaklıkları geride bırakacağını dile getirmişti. Bunun yanında geceler ise tüm bu sıcakları çarpıtacak derecede soğuk olacağını bu yüzden de belli hazırlıklar yapılması gerektiğini, bu ani hava değişimlerinden sonra ise grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklarda artış olacağı duyurulmuştu.

Bunu duyan halk ise yapabildiği kadar hazırlık yapmıştı. Marketlerde serinlik sağlayabilecek aletlerin yanı sıra sıcak tutabilecek her şey de tükenmişti. Daha önce bu tarz bir şey yaşamayan halk endişeli olmalıydı. Ama bu endişeleri yardımlaşmayı unutmalarını sağlamamıştı aksine daha fazla geri getirmişti. Mahallede herkes birbirine eksik olduğu konularda yardım ediyordu. Elinde fazladan vantilatörü, battaniyesi, yorganı olanlar olmayanlara veriyordu. Olmayanlar ise bu yardım severlik dolayısıyla çekinmiyor, olanlardan istiyordu.

Lakin tüm bunların yanında mahallenin şu an kapısını bile çalmadığı bir ev vardı. Müstakil eski bir evdi burası ama öyle müstakil dediğimize de bakmayın. Tek katlı, basit, tahtadan bir evdi. İçinde yaşayan adama 'hayalet' diyordu mahalleliler. Çünkü onu görebilen yoktu. Nasıl, nereden, ne zaman yiyecek içecek aldığı, zorlu havalarda hastalanınca ne yaptığı bilinmiyordu. Eve giren çıkan yoktu. Mahalleli bunu dedikodu konusu yapmazdı ve adama uğramazdı. Fakat bu adamın evinin kapısının daha önce çalınmadığını söyleyemeyiz.

Bir kaç yıl önce adam buraya taşındığı ilk zamanlarda bir kadın evin kapısını çalmıştı. Tek yaşayan bir kadındı. Mahalledeki yeni yapılmış apartta kalıyordu. Kiracıydı. Mahalledekiler de adamın aksine onu çok severlerdi. Buğday tenli, saman sarısı saçları ve gözlerine baktığınızda tekrardan bakacağınız çakıl rengi gözleri vardı. Kendine göre normal giyimli bir kadındı, kendine özgü bir tarzı olmadığını söylerdi ama öyle değildi. Onu başkalarından ayırabilecek bir tarzı kesinlikle vardı. Daha çok eskimiş kıyafetlere benzer kıyafetler giyerdi ama yeni oldukları uzaktan bile anlaşılırdı. Uzun kolyeler takar bol elbiseler, etekler tişörtler giyerdi. Bazı kıyafetlerine bilerek yama yapar ve diğer kıyafetlerine uydururdu. Yeşil, krem, kiremit rengi ve kahve en çok kullandığı renklerdi. Evini ise komple krem yapmış, eve renk katan tek şeyin çiçekler olmasını istemişti. Ev sahibi kadının bu yaptıklarına karışmaz ve kendini evinde gibi hissetmesi gerektiğini söylerdi.

PER (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin