5 Yıl Önce
Sabaha kadar liseden olma arkadaşlarla içmiştim. Reşit oldum diye kulüpe getirmişlerdi. Oradan ayrılırken adımlarım hafif dengesizdi. Kafam eğik ayklarıma bakarken yürüyordum. Tam o sırada omzumu biri alıp götürdü. Hayır, hayır birisine çarpmıştım.
Çarpışmamızın etkisiyle yere düşen cüzdana uzandım.
Haldun Askar Çetinler.
Açılan cüzdanda gözüken kimliğin üzerinde yazıyordu bu isim. Yanında da kocaman polis amblemi. Alkol ifadesizliğimi bozuyordu bu yüzden panikle cüzdanı alıp karşımdaki adama uzattım.
"Afedersiniz memur bey görmedim."
Benden neredeyse altı, yedi santim uzun adamın gözlerine bakabilmek için hafifçe kafamı kaldırdım. Elimden cüzdanı çekti ve suratıma baktı uzunca. Sarı saçlarım bütün gece dans etmenin getirisi olarak dağınıktı. Sakallarım uzamıştı, hiç ellememiştim ve birbirine girmişti. Üzerimde bol paça siyah kot pantalon üzerine siyah sweat ile dışarıdan çok fazla serseriye benziyordum.
"Umarım evlerinize taksiyle dönersiniz."
Ben ve arkamda sarhoş halde duran arkadaşlarımı aklınca bu vaziyette araba kullanmayın uyarısı yapıyordu. Gözlerinin kahveliği gece lambasında daha güzel gözüküyordu. Sakalları özenle tıraş edilmişti, belliydi. Dudaklarının üzerine düşen minik tutamlar dudaklarını daha dolgun gösteriyordu. Siktir. Ne yaptığımın farkına varıp kafamı hızla iki yana salladım. Şimdi azmanın sırası değildi. Sesimi bulmak adına hafifçe öksürüp konuştum.
"Elbette."
Konuşmamla birikte tek kaşını kaldırıp gözlerime bakmaya devam etti. Bir şey diyecek gibiydi ama durdu sonra da kafasını aşağı yukarı sallayıp yanımızdan ayrıldı. O an sanki bende bir şey demeliymişim gibi hissettim ama yapmadım. İkimizden biri de olası bir tanışmayı erkene çekebilecekken ikimizde hiçbir şey yapmamıştık. Öylece kadere bırakmıştık sanki geleceğimizde olacakları.
Çocuklarla birlikte yürüyerek mekandan uzaklaştık. Aslında bana yakın olduğu için yürüyerek gelmiştim. Onlarla vedalaşıp oradan uzaklaştım. Apartmanın önüne geldiğimde çoktan soğuk beni ayıltmıştı. Apartmana girip merdivenleri ikişer ikişer tırmandım. Arka cebimden anahtarı çıkarıp açtığım kapıdan içeri girmemle evin sıcaklığı yüzüme çarpmıştı. Girişinin karşısındaki koltulara oturup annemin işten gelmesini bekledim.
Sabahın ilk ışıkları gökyüzünü aydınlatalı birkaç saat olmuştu. Kapıdan gelen tıkırtılarla kafamı o tarafa doğru çevirdim. Annem yine güneş doğunca gelmişti. Üzerinde kim bilir kaç farklı insanın teri vardı.
Bugün reşit olmuştum. Her çocuk için reşit olmak en önemli, en kutlanması gereken yaştı. Annem doğum günümü bilirdi, bundan emindim. Fakat hiçbir zaman kutlamazdı. Bana bakardı, yedirirdi, içirirdi, cebimden paramı hiç eksik etmezdi ama annelik görevini bu kadar kutsal kılan o şefkati vermezdi.
Yine de gözlerinin içine baktım tüm benliğimle. Belki bu sefer kutlar diye fakat öyle olmamıştı. Tek yaptığı gözlerime bakıp, her zamanki selamını verip, odasına ilerlemekti. Bu durum kalbimi acıtmıyordu ya da acıtıyordu ama ben alıştığım için anlamıyordum. Benden bir şeyde götürmüyordu çünkü götürebileceği bir şey kalmamıştı. Her zamanki gibi bende selam verip odama ilerleyecekken vazgeçtim. Gözünün önündekini görmesni istiyordum. Ona doğru dönüp dudaklarımı araladım.
"Anne bugün benim doğum günüm."
Hızla bir çırpıda dudaklarımdan çıkanlarla olduğu yerde durakaldı. Suratında alaylı bir sırıtışla bana doğru döndürdü bedenini.
"İyi ki doğdun Giray." dedi ve tekrardan ifadesiz suratına geri dönüp odasına ilerlemeye başladı.
İfadesizliği ondan almıştım galiba birde dudaklarımı. Onun dışında hiçbir şeyim ona benzemiyordu. Babama benziyordum galiba ama onunda kim olduğu meçhuldu. Çünkü annemin bana hamile kalışı, iş konusundaki en hızlı olduğu döneme denk gelmişti. Bir sürü belirsiz adam arasından hangisinden olduğumu da tahmin edemiyordu böylece. Gerçi babam olabilecek kişilerin isimlerini istediğimde 'isime değil paraya baktım' diyerek beni başından savmıştı. Yedi yaşındaki bana bunu demişti. Sinirle yanına ilerledim ama suratıma ifadesizliğimi takınmıştım.
"Anne başka bir şey yok mu?" diye sormamla bıkkınca nefes alıp verdi. Tekrardan bana doğru döndü ve elindeki kocaman kahve deri çantayı karıştırmaya başladı. Duraksayıp içinden küçük şeffaf pakette duran beyaz tozu havaya kaldırdı. Anneme belki de liseye kayıt olacakken yaşımı söylemiştim o günden sonra birçok kez ona yaşımı soranlara hep sallayarak cevap beriyordu. On beş yaşındayken birisi sorduğunda bazan ön dört bazen on yedi diyordu. O da emin olamıyordu fakat elindeki toza reşit olmayanlar sahip olamazdı. En azından diğer ülkelerde, bizim ülkede de kimse sahip olamazdı onu geçiyordum. Yaşımı bildiğini hissetmemle benden neyi götürdüğünü de hissetmiştim. Ufacıktı bu hissiyat ama o bile yetmişti sanki.
"On sekizin kutlu olsun Giray." diyerek ekindeki poşeti bana fırlattı ve arkasına dönüp bu sefer odasına girdi.
Elimdeki pakete yalnız olmanın getirdiği cesaretle suratımdaki ifadesizliği kırıp aptal aptal sıratarak baktım. Annem biliyordu, doğum günümü biliyordu, yaşımı biliyordu.
•
instagram:@/mortelysi0n
14.3.22
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALASKAR • |BxB|
General FictionBir polis memuru ile nezarethanenin sürekli müdaviminin hikayesi |Halaskar: Kurtaran, kurtarıcı kişi.| • 14.3.22