Eğer istanbulda yaşayan biriyseniz Taksi demek dolandırılmak demektir. Tabi ben uyanık çıkınca yolun ortasında bir köşeye attı gitti.
Sinirliydim ve ıssız yola bakıyordum. Arkadaşımın evinden oldukça uzaktaydım yürüyerek gidemezdim. Neden dağ başında oturmayı seçtiyse... Şarjım azdı gerçi hiçbir zaman şu telefonu tam doluyken görmedim. Telefon çekmiyordu. Kullandığım operatör buraya bir altyapı çekmek istemedi sanırım. Yolda bomboş ilerledim. Bir süre yürüdüm ama ne bir araba vardı ne de bir benzinlik. Yorulunca yolun kenarına oturdum. Üşümeye başladım. Mart ayıydı. Titreme gelmeye başlamıştı yavaştan ve üzerimde ince kıyafetler vardı.
Birkaç dakika sonra ileride bir araba gördüm. Hemen ayağa kalktım umarım dururdu, hava kararıyordu ve yolda bir başıma kalmak istemiyordum. Ellerimi hızlı hızlı çırpmaya başladım. Bana doğru gelince yavaşlayıp durdu. İçim öyle bir rahatlamıştı ki.
Direksiyondaki kişi camı indirdi.
"Hanımefendi bu soğukta burada ne işiniz var?"
"Taksici beni dolandırmaya çalışıyordu sonra kavga ettik beni yol kenarına atıp gitti. Rica etsem beni işlek bir yerde bırakır mısınız?"
"Tabi ki bu soğukta sizi bırakacak değilim. Buyrun"
"Teşekkür ederim."
Ön kapıyı açıp arabaya bindim. Ne olur ne olmaz herkese güvenmemek gerekiyor. Eğer kötü niyetli birisi çıkarsa onu buradan engelleyebilirim belki. Arka koltuktan ceketini alıp bana uzattı.
"Titriyorsunuz, isterseniz üzerinize örtün."
Teşekkür edip üzerime örttüm. Kibar konuşması olan, bakımlı ve yakışıklı bir adamdı.
"Hangi rüzgar attı sizi buralara?"
"Arkadaşım buranın baya gerisinde oturuyordu, bende ziyaret ettim sonra dönüşte taksiye bindim gerisini söyledim zaten dolandırıldım"
"Bu soğukta hele ki bir kadını böyle ıssız bir yere neden bırakır ki insan? Karşına her türlü insan çıkabilir buralar çok tekin sayılmaz."
"Evet tekrardan teşekkür ederim."
"Rica ederim. Bu arada adınız nedir?"
"Ezra, ya sizin?"
"Alp bende memnun oldum."
"Bende öyle"
Radyodan müzik açıp mırıldanarak eşlik etmeye başladı. Uzunca bir süre gittik.
"Daha ne kadar gideceğiz? İşlek bir yere bırakmanız yeterli benim için.
Tedirgin olmaya başlamıştım. Bunu anlamış olacak ki hemen cevapladı.
"Merak etmeyin kötü emelleri olan birisi değilim sadece ana yoldan gitmemem gerekiyordu."
"Neden?"
"Söyleyeceğim ama önce bana ehliyetin var mı yok mu söyler misin?"
"Var ama ne alaka?"
Arabayı kenara çekti.
"Bana bir iyilik yapar mısın?"
Üstüme bir korku bindi. Hemen kapıyı açıp arabadan indim ve koşmaya başladım. Tabi beni yakalaması uzun sürmedi. Fazla uzun olduğu için benim 2-3 adımım onun tek adımına tekabül ediyordu.
"Sana zarar vermeyeceğim Ezra sadece arabamı bir süre sana emanet edebilir miyim diyecektim"
"Ya manyak mısın nesin tanımam etmem ne yapacağım senin arabanı"
"Başka kimsem yok"
"Bırak beni ya"
Ellerini kaldırdı ve geri çekildi.
"Tamam özür dilerim korkuttum seni, ama az kaldı zaten sonrasında gidersin burada ne yapacaksın ki?"
Etrafıma baktığımda haklı olduğunu gördüm. Tekrardan arabaya bindik. Yol boyunca hiç konuşmadık. Gergin görünüyordu. İstanbula çoktan gelmiştik.
"Ben bakırköye gideceğim sen ne tarafta oturuyorsun?"
"Avcılarda ama sen beni bakırköyde bırak ben ordan giderim kendim."
"İstersen bırakabilirim seni"
"Yok teşekkürler"
"Nasıl istersen"
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gelmiştik. Burada ne işimiz vardı.
"Neden buradayız?"
Gözlerini devirdi.
"Her zaman bu kadar korkak mısın?"
"Ne diyorsun sen ya?"
Sonra çok sinirli olduğunu görünce sustum. Arabanın anahtarını aldı ve şunları söyledi:
"Haftaya bugün burada ol seni bekleyeceğim, Alp Parlar bunu söylersin görüştürürler seni benle bu arabayla evine gidersin şimdiden teşekkürler, arabayı bırakıp kaçarsan seni bulurum ayrıca bence yapma."
"Ne?"
Anahtarı üstüme atıp hemen arabadan inip koşmaya başladı. Bende hemen inip arkasından bağırdım.
"Deli misin kardeşim niye bana arabanı veriyorsun?"
Diye bağırdım ama arkasını dönüp bakmadı bile. Kimdi bu adam? Burada çalışan bir doktor falan mı? Ama hangi doktor böyle bir şey yapardı ki? Aşırı ironik bir durumda kalmıştım şu an.
Onu gören güvenlikler hemen ona doğru koşup kollarından tuttular ve içeriye götürdüler. O zaman jeton sonunda düşmüştü. O bir akıl hastasıydı. Bunu anlayınca tüylerim diken diken oldu. Gerildim. Elimdeki anahtara baktım. Başıma bela aldım resmen. Arabayı burada bırakmayı düşündüm ama bir taraftanda dedikleri geldi aklıma. Neden ben ya neden ben? Mecburen direksiyona geçtim ve eve sürdüm. Araba onundu, torpidoda belgeleri vardı. Aklımda zibilyon tane düşünceyle eve vardım ve gelecek haftayı bekledim.