Melike, büyük bir şaşkınlıkla yazılanı tekrar tekrar okudu. Baş ağrısından yazılanı da tam olarak algılayamamıştı ilk okumada. Cengiz'e baktıktan sonra kartı tekrar okudu ve Cengiz, artık dayanamayıp "ne oldu?" diye sordu.
"Barış her şeyi biliyormuş."
Cengiz, şaşırarak "nasıl yani?" diye sordu.
"Her şeyi biliyormuş işte. Benim haber için onunla flört ettiğimi falan."
Cengiz'in şaşkınlığı bin kat daha artmıştı. "O zaman neden böyle şey yapmış?" diye sordu.
Melike, başını iki yana sallatarak "bilmiyorum." dedi ve ardından "kahve var mı?" diye sordu.
Cengiz, "var." dedi ve hemen iki bardak kahve doldurdu.
Melike, teşekkür ederek kahvesini eline aldı ve bir yudum içti.
"Sanırım Barış benden hoşlanmış. Yoksa böyle bir iyiliği neden yapsın ki?"
Cengiz, kahvesinden bir yudum içti ve bir gazeteye uzandı. Onu Melike'ye verdi.
Melike, eline tutuşturulan gazeteye baktı ve resimleri gördü, Ardından yazıyı okudu ve "helal olsun." dedi.
"Güzel iş başarmışsın."
Cengiz, gülümsedi ve kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra "başardık." diye düzeltti.
Bu sırada müdür Serdar, Melike ile Cengiz'in karşısına dikildi ve gülümsedi.
Serdar, henüz 31 yaşındaydı. 185 cm boyunda, 90 kilo, geniş omuzlu, esmer denli bir adamdı. Üç numara kesilmiş siyah saçları, uzun ile yuvarlak arasında bir yüzü, kara kaşları, kahverengi gözleri ve uzun büyük bir burnu vardı.
Genellikle sakindi ama sinirlendiğinde tam sinirlenirdi. Hırslı, zeki ve çalışkandı. Boş zamanlarında kitap okur, spor yapar, halı sahaya gider –halı saha arkadaşları bulunduğu medya şirketindedi- dizi ve film izler, gece kulüplerinde arkadaşlarıyla takılır ve tarihi mekanları gezerdi.
"Bravo çocuklar, çok güzel olmuş. Ellerinize sağlık. Yönteminizi tasvip etmesem de gayet güzel."
İkisi de bir ağızdan "teşekkürler patron." dedi.
Serdar, yine kendisine "patron" denilmesinden hoşlanmasa da bunu polemik konusu yapmadı ve oradan gülümseyerek uzaklaştı. Bir başka odaya girdi. Bu oda spor bölümünde çalışan Deniz ve Ramazan'ın odasıydı. Serdar, ikisini kahve makinesinin başında sohbet ederlerken gördü.
Deniz, 165 cm boyunda, 60 kilo ve esmer tenli bir kadındı. Hafif uzun bir yüzü, uzun, dalgalı sarı saçları, yeşil gözleri, ince el ve ayak bilekleri, boyu ve kilosuna göre dolgun kalçaları, hafif ince bacakları vardı.
Spor bölümünde boşuna çalışmıyordu. İlgiliydi spora ve zevk alırdı spordan. Neşeli, eğlenceli, güler yüzlü bir kadındı ve Serdar'dan üç yaş büyüktü. (34) Boş zamanlarında kitap okur, -çizgi romanlara özel bir ilgisi vardır- spor yapar, her yerde bol bol gezerdi. İş için yurt dışına da bir hayli fazla çıkardı.
Ramazan ise 25 yaşında, 175 cm boyunda, 75 kilo, beyaz tenli bir gazeteci, sunucuydu. Deniz'in yardımcısıydı. Siyah, dalgalı saçları, uzun ile yuvarlak arası bir yüzü, kahverengi gözleri, hafif geniş bir ağzı ve yine hafif olan bir sivri çenesi vardı.
Boş zamanlarında spor izlemeyi, -özellikle futbol- dizi ve film izlemeyi ve alkol tüketmeyi severdi. Genelde hep umutsuz, güzel şeyler olacağına inanmayan bir kişiydi. Zekiydi ama işine geldiği zaman çalışkan, işine gelmediği zaman tembeldi.
Serdar, işte bu ikiliye doğru yaklaştı ve "akşamki maç için hazırlıklar ne alemde?" diye sordu.
Ramazan, "bitti sayılır patron." diye yanıt verince Serdar gülümsedi ve "güzel." dedi.
"Ama hazırlıklarını bundan sonra maçı sunmaya göre yap Ramazan! Bu akşamki maçı sen sunacaksın."
Ramazan, duyduklarına inanamadı. O an bedenini büyük bir ateş sardı. Genç yaşına rağmen muhabirlikten yorumculuğa evrilmiş gibiydi ve şimdi de Aydın Büyükşehir Belediyesi-PTT kadınlar voleybol maçını sunacaktı. Kahvesinden bir yudum aldı rahatlamak için ama kahvesini zor yuttu. Sonra aklına maçın canlı yayın haklarının kendilerinde olmadığı geldi ve "nasıl sunacağım patron?" diye sordu.
"Bilindiği üzere TV Havadis'te görev yapan arkadaşımız kovid. Bu yüzden bu maçı sen sunacaksın. Nasıl sunacağını bilemem ama durum bu."
Ramazan, heyecanla gülümsedi ve "teşekkürler patron." dedi.
"Güvenini boşa çıkarmayacağım."
"Deniz sen de yanında duracak, gazete için notlar alacaksın. Yazını hazırlayacaksın. Anlaşıldı mı?"
Deniz, gülümsedi ve "yardımcı konumuna ben düştüm demek." diyerek kolunu Ramazan'ın omzuna attı ve hafifçe şefkat gösterisi olarak sıktı.
Serdar, gülümsedi ve "pabucunu dama atmadık, merak etme!" dedi. Ardından odadan çıktı ve başka bir duvarları camdan olan bir odaya, üçüncü sayfa haberleri yapan ikilinin odasına girdi.
Onları montlarını giyinmiş, çıkmaya hazırlanırlarken gördü. "Ne oldu?" diye sordu. Ardından ikisini de şöyle bir süzdü.
Samet, 179 cm boyunda, 81 kilo, 28 yaşında beyaz tenli bir adamdı. Uzun, siyah saçlarını at kuyruğu yapmıştı ve işe gelmeden önce tıraş olmuştu. Kahverengi gözleri, uzun bir burnu vardı. Geniş omuzlu, geniş kollu ve güçlü bir muhabirdi.
Çabuk sinirlenen ama her şeye de gülümseyen birisiydi. Öfkesi çabuk dinerdi. Kin tutmazdı ama inatçıydı. Boş zamanlarında kitap okur, spor müsabakalarını takip eder ve yazılar yazardı. Bunlar genellikle romanlar olurdu.
İrem ise 168 cm boyunda, 60 kilo ve beyaz tenli bir kadındı. 28 yaşındaydı. Yeşil ve iri gözleri, uzun ince bir burnu, uzun kirpikleri ve ince kaşları vardı. Mavi bir başörtüsü takmış, Mavi ve bol bir kot pantolon, beyaz bir kazak giymişti.
"Yeni bir cinayet var patron. Gidip bilgi almaya çalışacağız."
Serdar, "gidin o zaman!" dedi gülümseyerek ve önlerinden çekildi. Onlar odadan çıktıktan sonra kendisi de çıktı.
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havadis (+18)
General FictionHavadis adlı bir gazete/televizyon şirketinde yaşananlar anlatılmaktadır. Okurların dikkatine!!! Cinsellik ve şiddet yer almaktadır. 18 yaşının altındakilerin okumaması tavsiye edilir.