Samet, cebinden arabanın anahtarlarını çıkardı ve asansörün kapısı açılınca içeri girdi. İrem de girdikten sonra düğmeye bastı ve asansör aşağıya indi. Samet, İrem ile birlikte hızlı adımlarla yürüdü. Arabanın önünde durdu ve gökyüzüne baktı.
Yağmur durmuştu ama hava hâlâ kapalıydı. Güneş ışınları seyrek olarak göze çarpıyordu.
Samet, İrem'in kapısını açtı ve gülümseyerek "buyurun!" dedi. O arabaya bindikten sonra kapısını kapattı ve kendisi de arabaya bindi.
İrem, gülümseyerek başını Samet'e çevirdi.
"Bugün seni çok centilmen ve neşeli görüyorum. Sebebi nedir?"
Samet, gülümsedi ve İrem'i bir süre merakta bıraktıktan sonra "birisi var." diye yanıt verdi.
Samet'in sözleriyle İrem de gülümsedi ve ardından onu soru yağmuruna tuttu.
"Nasıl birisi, ben tanıyor muyum, aranızda yakınlaşma oldu mu da?"
Samet, soru bombardımanı karşısında önce şaşırdı sonra güldü ve "sakin, sakin." dedi. Arabayı çalıştırdı ve İrem'e baktı.
"Öncelikle bu mevzuya bu kadar eğileceğini, önem vereceğini hiç düşünmemiştim."
İrem, "kısmen haklısın." diye cevap verdi ve çantasını arka koltuğa bıraktı. Ardından başını Samet'e çevirdi ve tebessüm etti.
"Normalde insanların aşk hayatı beni pek ilgilendirmez ve gönül işleriyle pek işim olmaz ama sen iyi bir arkadaşsın, Sena tarafından reddedildikten sonra ilk kez birine karşı bir şeyler hissediyor olman beni mutlu etti."
Samet, gülümseyerek teşekkür etti, "sen de iyi bir arkadaşsın." dedi ve ardından arabayı park yerinden çıkarttıktan sonra detayları anlatmaya başladı.
"Adı Hazal. Çiçeği burnunda bir Türkçe Öğretmeni."
İrem, gülümsedi ve "çok iyi." dedi.
"Sevindim senin adına. Umarım güzel bir gelecek sizi bekler."
Samet, "umarım." dedi ve arabayı kırmızı ışıkta durdurdu.
"Çok iyi bir kız. Görsen çok seversin var ya."
İrem, güldü ve "sen bu kıza âşık olmuşsun." dedi.
Samet ise dudak büktü ve "henüz aşk denemez." dedi. Tekrar âşık olmaktan hâlâ biraz biraz korkuyordu. Hazal'a karşı içinde oluşmaya başlayan hislere aşk demeye çalışmıyordu zira tekrar, tekrar ve tekrar kalbinin parçalanmasını hiç mi hiç istemiyordu.
İrem, yeşil ışık yanarken alaycı bir şekilde "ne denir?" diye sordu.
Samet, düşüncelerinden sıyrıldı. Arabayı tekrar hareket ettirdi ve "hoşlantı denir." diye cevap verdi. Direksiyonu sağa kırdı ve bir ara sokağa girdi.
İrem, "peki." diye cevap verdi ve Samet, arabayı ara sokaklarda gezdirdikten sonra bir evin önünde durdurdu.
İrem, "tam zamanında gelmişiz." diyerek fotoğraf makinesini kaptığı gibi arabadan fırladı ve polisler tarafından götürülen şüphelinin fotoğraflarını çekmeye başladı. Bir süre sonra Samet de aynısını yaptı.
Polis memurlarından gelen uyarıya rağmen fotoğrafları çekmeye devam ettiler ve en nihayetinde onlar tarafından uzaklaştırıldılar ama ikisinin de pes etmeye pek niyeti yok gibiydi.
Samet, arabaya atladığı gibi "takip edelim." dedi. Arabayı çalıştırdı ve bu sırada İrem de arabaya binmiş oldu. Gazı kökledi ve polis otomobilini takip etmeye başladı. Güldü ve "dua et de içeriye atılmayalım." dedi. Amacı espri ile İrem'i korkutmaktı.
İrem ise hiç mi hiç kolay lokma değildi. "Öyle bir şey imkansız." dedi ve camı araladı.
"Basın yayın hakkı diye bir şey var bu ülkede."
Samet, arabayı kullanmaya devam ederken kahkahalarla gülmeye başladı. Bu da arabayı sürmesini zorlaştırdı. Direksiyon hakimiyetini bir süreliğine kaybetti ve zor toparladı. "Emin misin?" diye sordu ve İrem'e baktı. Onu direksiyon hakimiyetini bir süreliğine kaybettiği için korkmuş gördü. "Merak etme!" dedi.
"Kaza yapmadık. Doğruca yolumuza devam ediyoruz."
İrem, alaycı ve gergin, sinirli bir şekilde "içim çok rahatladı!" dedi ve ardından fotoğraf makinesi ile polis otomobillerini çekmeye başladı belki birkaç önemli an yakalarım umuduyla.
Samet, direksiyonu sağa kırdı ve hızını yavaşlattı. Bir ara sokağa girmişti ve iki polis otomobili de yavaşlamıştı. Takip edildiklerini anlayıp anlamadıklarını kestiremiyordu Samet. İrem'in "neler oluyor?" sorusuna "anlamaya çalışıyorum." diye cevap verdi ve her an arabayı park etmeye hazır bir vaziyet aldı. Artık dikkat çekmek istemiyordu. Bu yüzden polis arabaları ilerlerken kendisi arabayı park etti ve İrem'e "sen burada bekle!" dedikten sonra arabadan fırladığı gibi kaldırımda yürümeye başladı. Polisler tarafından görülmediğine emindi artık. Hemen bir arabanın yanında diz çöktü ve kendisini belli etmemeye devam etti. Polisleri gözlemeye başlarken İrem'in kendisine yaklaştığını fark etti ve kaşlarını çatıp ciddi bir tavırla "sana arabada bekle demiştim." dedi.
"Sen beni boş ver de fotoğraf çek!"
Samet, İrem fotoğraf çekerken sadece polisleri izledi.
Suçlu, üç katlı bir apartmana sokulmuştu.
"Bu yaptıkları şu an bir suç."
Samet, alaylı bir tavırla "bilgilendirme için sağ ol." dedi .
"Şu an iki ihtimal var. Ya şüpheliyi tanık koruma programına alıyorlar ya da gözlerden uzak bir yerde sorgulamak istiyorlar."
İrem, "mantıklı." Diyerek cevap verdi ve apartmanın önünde koruma görevi gören iki polis memurunun fotoğraflarını çekmeye başladı.
"Bir polis neden herkesin kendilerini fark edebileceği bir yere bir şüpheliyi geitirir ki? Özellikle gizli olması gereken bir durumda."
Samet, başını iki yana salladı ve "bilmiyorum." dedi.
"Daha da önemlisi biz onları takip ederken bizi nasıl fark etmezler?"
Bu kez "bilmiyorum." deme sırası İrem'deydi. İrem, çalan telefonunu cebinden çıkardı ve ekrandaki ismi görünce hemen açtı. "Efendim?" dedi.
"Siz neredesiniz? Polisler olay yerine ulaşmış şu an.Bana niye rapor vermiyorsunuz?"
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Havadis (+18)
General FictionHavadis adlı bir gazete/televizyon şirketinde yaşananlar anlatılmaktadır. Okurların dikkatine!!! Cinsellik ve şiddet yer almaktadır. 18 yaşının altındakilerin okumaması tavsiye edilir.