[ Ulaş Aydın - Zaten yaşamıyorum ]
Bir umut birikintisi içerisinde çırpındığım hayatım karanlıktı, çok fazla karanlık. Karanlık tüm düşüncelerimi bedenimle birlikte esir almış, beni yalnız başıma bırakmıştı. Uzun yıllardır sürüyordu bu durum. Kendimi hissettiğim bu hislerle çölde bir damla su bulamayan bir balığa benzetiyordum sanki. Balık susuz yaşayamazdı değil mi?
Balığın suya ihtiyacı vardı.
Balık, okyanusunda yaşamak istiyordu. Kurak çöllerde kavrulup ölmeyi değil...
Şimdi ise ışığa çekildiğimi hissediyor, bana bakan okyanus gözlü adamın beni bu karanlıktan adım adım kurtardığını görüyordum. Her bir adımda ışığın yansıması vururken bedenime, ciğerlerim aldığı kokudan bayram ediyordu.
İkimiz de aynı anda kendimizi geri çekerken üşüdüğümü hissettim. Yazın tam ortasındaydık ama onun kollarının arasından çıktığım an kendimi kutupların ortasında kalmış gibi hissetmiştim hiç şüphesiz.
Aramıza bıraktığı bir adımlık mesafe az önceki halimizden sonra dağlar gibi gelirken gözüme, yeniden kollarının arasına girmemek için zor tuttum kendimi. Yüzüne bakmak için başımı kaldırdım. Göz göze gelmemiz ile heyecanlanırken küçük bir soluk alma ihtiyacıyla dolup taştım. Ben ona bakmazken onun beni izlemesi içimdeki küçük kızı mutlu etmişti.
Çünkü alışmıştım ben onu izlerken onun beni görmemesine. Yıllardır böyleydi bu durum. Ben onu izlerdim hayranlıkla, onun bakışları ise ben hariç her yerde gezerdi. Biz bunca zaman hiç göz göze gelmemiştik ki.
Gözleri hala gözlerimdeyken dudaklarındaki o silik tebessüme kaydı bakışlarım. Onun dudaklarında hiç tebessüm eksik olmazdı. Gökyüzüne iç çekerek baktığı zamanları hatırlarken, Ilgaz'ın orada gördüğü şeyi ben göremediğim için kıskanırdım.
'Oysa nereden bilebilirdim gökyüzüne sevgiyle bakmasının sebebinin, gözlerinin önünde beliren varlığım olduğunu?'
Gözleri yüzümde gezerken dudaklarının üstündeki tebessüm büyümeye devam etti. O böylesine güzel gülerken bunun sebebini merak ettim istemsiz.
"Neden gülüyorsun?" diye sordum. Bakışlarımız tekrardan buluştuğunda uzun süredir konuşmadığından olsa gerek yutkundu. Dudakları aralandığı anda tüm algılarımı kapattım. Geriye sadece onun sesini duymayı bekleyen kulaklarım kalmıştı.
"Güzelliğine gülüyorum" dedi. Cevabı kalbimi tekletirken sanki bu ona yeterli gelmemiş gibi kalbime tekmelerini sallamak için konuşmaya devam etti.
"Öyle güzelsin ki Hazan. Kalbin güzel, gülüşün güzel, bakışın güzel. Sana ait olan her şey o kadar güzel geliyor ki gözüme. Sen bana böyle güzel baktıkça mutlu oluyorum. Gülümsemek geliyor içimden."
Böyle bir cevabı kesinlikle beklemiyordum. Şaşkın bakışlarım onu daha çok güldürürken derin bir nefes aldım. O böyle konuştukça içimdeki küçük kız çocuğu coşkulanıyordu. O da Ilgaz gibi haykırmak istiyordu sevgisini.
Ilgaz'ı deli gibi seven yanımı serbest bıraktım yavaşça. Yaptığım bu şey benim sonum olabilirdi belki ama şunu biliyordum ki tadabileceğim en güzel son da bu olurdu. En özgür hissettiğim anda kendimi kısıtlamayı bırakacaktım. Ben ve benim sözcüklerim de konuşacaktı artık.
Derin bir nefes aldım.
"Kalbimi açıp sana göstermeyi öyle çok isterdim ki." dedim, mırıltıyla. Cümlem sessizdi ama onun beni duyduğunu biliyordum. Gözlerine bakmaya devam ettim. Dingin bir okyanus gibiydi. Ama çıkacak olan fırtınayı da oluk oluk hissetmiştim. Gözleri öyle bir bakıyordu ki gözlerime, yıkımı haber veriyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN VAKTİ
Ficção GeralHepimizin yoğun çabalarla kat etmeye çalıştığı bir yol, şüphesiz her çıkmazda üzerine kapanan bir kapı vardı. Ben Hazan. Bana yuva olan mahallede tatmıştım tüm duygularımı. Aşkı da, nefreti de ve yarı yolda kalışımı da... Küçük bir kızken gönlüme bi...