x.

299 18 5
                                    

geceyi süsleyen yıldızlara bakarken ruhuna hakim olan dinginlik karşısında şaşırdı sinan. düşüncelerinin akışına yetişemeyen algıları birkaç saat öncesine kadar onu zorlamıyormuş gibi şimdi kendini rahat hissediyordu. alkolün sevdiği yanı buydu, düşünmesini engelliyordu. sarhoş olmak onun için hayattan kaçmaktı ve on sekiz senelik hayatında ilk defa hayattan kaçmamayı seçtiğinde başına neler geldiğini görmüştü.

saatin kaç olduğu hakkında bir fikri yoktu ama hava iyice serinlemişti ve artık içeri girmesi gerekiyordu. okul formasını çıkaramayacak kadar bitkin hissediyordu kendini, koltuğa yığılıp uykunun bilincini kapamasını bekledi.

ertesi gün kendine izin verdi ve okula gitmedi. hem başı çok ağrıyordu hem de osman'ın yüzünü görmek şu an istediği en son şeydi. bütün gece koltuğa sığmak için vücudunu büzdüğünden her yeri ağrıyordu. yattığı yerden doğrularak gerindi ve uykusunun açılmasını bekledi. iştahı olmasa da ağzına birkaç lokma attıktan sonra ağrı kesici içerek baş ağrısının dinmesini diledi. kafasını koparsa daha az acırmış gibi hissediyordu. günü nasıl geçireceğinden emin değildi, biraz düşündükten sonra düşünceleriyle baş başa kalmaktansa kitap okumanın mantıklı olacağını düşündü. duvara dizdiği kitaplara bakarken rastgele bir tanesini seçip okumaya başladı. bçylece bir günü hiçbir şey düşünmeden geçirdi.

okulun bahçesine adımlamasıyla eda'nın yanında belirmesi eş zamanlı oldu. kız onu süzdükten sonra yüzünde tebessümle ''fazla düşünmeme felsefemi uygulayan birinin yüz ifadesi olmalı bu.'' dedi. ''işe yaramadığını söylesem yalan olur.'' diye karşılık verdi sinan. eda, koluna girdi ve sınıfa doğru sohbet ederek giderlerken sınıfta hissettiği kumral çocuğun varlığı sinan'ın suskunlaşmasına sebep oldu. kolunda hissettiği güven verici baskı ile kendini daha iyi hissetti, ikisi de yerlerine geçerken osman'ın bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. o tarafa bakmamak için kendisiyle büyük bir savaş veriyordu.

dersin başlamasıyla rahatladı ve gerginliğini üzerinden atmaya çalıştı. ders boyunca dalgınca defterine bir şeyler karalayıp aklını meşgul etti. üzerinde öyle bir dalgınlık vardı ki zilin çaldığını duymamıştı. şaşkınlıkla etrafa bakarken sınıfta sadece kendisinin ve osman'ın kaldığını fark etti. kumral çocuk onu izliyordu, göz göze gelmeleriyle yakalandığını fark edip anında kafasını çevirdi ve sınıftan çıktı. sinan, kafa karışıklığının zihnini sarmaşıklarıyla yine sardığını hisseetti. bir şeyi düşünmemeye çalışmak sadece kısa süreli işe yarıyordu ve uzun vadede bastırdığı şeyler daha şiddetli biçimde ortaya çııkıyordu. aynı şu an olduğu gibi. osman'ın gözlerindeki o sıcak ifadeyi görmüştü, bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyordu sanki. kafasında kuruyor olamazdı bunları. her şey gözüne o kadar anlamsız geliyordu ki.

osman'ın sözlerini hatırlattı kendine. ikisi arasında geçenleri sadece bir eğlence olarak gördüğünü söylemişti ama bunları söyleyen osman değildi de başka biriydi sanki. ses tonu, yüz ifadesi ve seçtiği kelimeler ona ait değildi. bunun arkasında başka bir şey olmalıydı, her şey bu kadar basit olamazdı. az önce ona sevgiyle bakan çocukla onu yaralayan kişi aynı olamazdı. arkada yatan asıl meseleyi bulacağına dair kendine söz verdi. pes eden taraf o olmayacaktı.

weakness & love • sinmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin