İroni tohumlarının zihnimde yeşermesi, terazimin ağır basan kefesine fizyolojik ihtiyaçlarım gibi tahtını kurmuşken, trajedi dalında Oscar almaya aday yaşamımın her bir karesinin hala, ilk günkü gibi uzuvlarıma şok dalgalarını yayması konusunda dakik ama radikal kararlarım var.
Ölmeli.
Cephede kurşun yağmuruna maruz kalmış gazi gibi ruhumda açılan yaraların izlerine rağmen, hedefi nişan alan katilin yalanlarının tüm çıplaklığıyla soyunduğu bu savaşımda hala gerçeklerin son nefeslerinde bile doğruluk yemini edeceklerine inandığım doğrucu askerlerimin varlığına yanıp tutuştuğum için kafamın içinde kopan fırtınayı kül edecek kor ateşlere atıp yakmak gibi nahif bir cezası var beynimin. Emir büyük yerden.
Cezasını kesin.
Ama kısa.
Reenkarnasyon'a olan bağlılığım, bilinçaltımdaki gömülü fikirlerimi mi hortlatmıştı, yoksa teşhisi konulmamış bir Bipolarlık ile mücadelemin ilk günü müydü?
Haklılığıma boyun eğiyorum, Tanrı'm. Saygıyla.
'Vücudumun her zerresi cehennemde işlediği günahların azabını çekerken yanarak, zemheri ayazdan kalıntıların baş gösterdiği buz gibi bir kış soğuğuna baş kaldıran parmak uçlarım ve boyun hizama kadar çektiğim yorgan refleksinin uyandırdığı ürperme hissi, yasak aşk yaşayan sevgilinin belini korkudan saran erkeğin titrek kolları gibi sarmıştı ruhumu'
Düşüncelerimden sıyrılmamın gerekliliğinin sinyallerini almamla beraber kendimi kendime getirme görevini üstlendim. Etrafımda bir kazı çalışmasını çoktan başlatmıştı gözlerim. Yanımdaki çok zayıftı. Solumdaki hiç tipim değil. Bu mu? Sabahtan beri ceylanını avlamak için pusuya yatan aslan gibi dikizliyor beni. Düşüncelerime olan haklılığım gözlerimi devirmeme sebep olurken avın avcı olduğu sorunsalı deneyimledim. Oysa çevremdeki herkesi kazdığım çukura atmıştım.
Biri hariç. Uzağımda. Bir o kadar da yakında...
Dejavu yaşadığıma kanaat getirdiğim hislerim, kalp gözü açık bir insanın gördüğü mistik görülere nazaran kısık bir sesti içimde yankılanan. Alçak ama tüm fısıltısıyla kalbime eko yapan.
"Kilometrelerce uzak, santim yakın..."Hayatımın olmazsa olmazı. İroni! Hoş geldin...
Ciğerlerimi bayram ettiren oksijenin peydahlandığı ormanlar gibi yemyeşil gözlerinden çok soruşturma sırasında sanığı konuşturmak için başından aşağı dökülen su gibi soğuk bakışlarına kilitlenmiştim. Sakince, yanındaki arkadaşını dinleyip gözlerini kapatıyor, zannımca hayaller kuruyordu akordiyonun her açılıp kapanışında. Tıpkı benim gibi.
Dudak kıvrımlarında çocuksu bir tebessüm belirdiğinde hipotezlerimi çürütecek anti tezleri bir kenara attım ve hafızama aşina olan bu melodinin ne olduğunu bilmeme rağmen derin sessizliği bozup bu ironimi de çözmek istedim. Sönmemiş kamp ateşin etrafından dikkatlice yürüyerek, kendimi fark ettirmeden yanlarına sokulup cevabını bildiğim bir soruyu sormak gibi kınadığım bir davranışta bulundum.
"O çalan Ağlatan Qafe mi?
Yanındaki çocuk, çalmaya ara verip cevap vermeye yelteniyordu ki aralarında geçen kısa bir bakışma sonrası muhatap olmak istediğim merci, tek kaşını kaldırıp bana döndürdü meraklı gözlerini. "Kabardey mi, Çeçen mi?" diye sordu sırıtarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D U A L
Teen Fiction1) Bölümler isminin bahşettiği "efsane olma" eylemini gerek karakteri ile gerek büyüleyici bibloluğu ile icra eden Nart GUŞAN ve yine ismini hakkı ile yaşatan, baştan aşağı "asalet" kokan Alin ALÇİN arasında geçip gitmektedir. 2) Aşinalıklarından bi...