BÖLÜM 3 "ELÇİ 1| KÜL"

4.1K 1.2K 100
                                    

"Güllerin içinden canım, koşarak koşarak gel bana gel..."

O kızgın sesindeki kırgın samimiyeti çok net almıştım. İroni hayatımın her yerinde olduğu gibi, sevgilimin en yakın arkadaşında da boy göstermişti. Aze'nin sert duruşunun ardında pamuk gibi bir adam vardı. Kalbi kırık küçük bir oğlan çocuğu...  Buz kesen bakışlarının altında ise, kor gibi yanan bir yürek. O yüreğin ise, her bir zerresinde küllerinden doğan ve her seferinde bir daha yanıp kül olan bir kadın.

En yakın arkadaşım. Janseli.

"Bu küskün yüzün gayri gülsün, canım. Gülerek gülerek gel, bana gel..." diye uzatarak yanına yaklaştım. Aze ile aramın kötü olmasını istemiyordum. Sonuçta sevdiğim adamın en sevdiği insanlardan biri. Beklediğim gibi sert bir tepki vermedi. Hafifçe başını sallayıp "Alin, geldiğini duymamışım." dedikten sonra karşısındaki iskemleyi işaret etti. "Lütfen, otursana."

Boğazımı temizleyip kuru bir ses ile "Bak, aranızda ne geçti ne yaşandı inan, bilmiyorum ama belli ki çok ağır şeyler yaşanmış." dedikten sonra rahatsız olduğumu belli edercesine bir ses tonuyla "Sırf arkadaşıyım diye bana cephe aldığına göre..." diye ekledim. Derin bir iç çekip "Çocuk gibi davrandığımın farkındayım." dedi ve dolan gözlerini havaya dikti.

"Çocukluğumdan vuruldum. Çocuk düşlerim, gülüşlerimdi."

Cümlesi karşısında verebildiğim tek tepki, boğazıma dizilen kelimelerimin acılı bir yutkunmaya dönüşüp göz kapaklarımın benden bağımsız ağır ağır kapanması olmuştu. Adam zaten oldukça diplerde, yardım eli uzatıp o çukurdan çıkarma sorumluluğunu üstlenmeliydim. Aslında hali hazırda bir konuşma hazırlamıştım. "Anlıyorum, kendince acın büyük. Herkes kötü bir şeyler yaşıyor ama seninki biraz abartı." diye başlayan bir sitemdi daha çok.

Büyüklerin aşk acısı çekenlere öyle yukarıdan bakıp ahkam kesmeleri gibi. "Ateş bu, düştüğü yeri yakar." düşüncesinde olmama rağmen kınadığım bir davranışı neredeyse gerçekleştirecektim. Ah, Tanrı... Ne çok seviyor her birimizi. Aze'nin tek bir cümlesi böylesine derinden etkilemeseydi karmanın kurbanı olacaktım. Oysa ki ben evvelsi gün bir topluluğa sunum yapar gibi noktasına, virgülüne kadar ezberlemiştim yapacağım konuşmamı. Ne derler? "Planını yap, evrenden tokadını ye."

Tamam, tamam... Kimse böyle bir şey demiyor. Demin uydurdum.

'Alin kısmi şizofrenliğinden sıyrılmanı öneriyorum... Ne dersin?'

Harika bir tavsiye iç sesim. Var ol!

"Yanacağız." demiştim bir anda. Neden böyle bir şey dediğimi ben bile anlamazken Aze'nin anlamayan gözler ile bakmasını yadırgamadım. "Hayret bir şey..." diyen gözlerini devirip "Alin, zaten yanıyorum. Kül oldum." dedi. Ben yokken Nart'a kibarca, şaka ile karışık "Sigoş, bak. Güzellik geçici. Bir kadında en seksi duran şey, pürüzsüz bacakları veya dolgun göğüsleri değildir. Afallatan zekasıdır. Sence Alin, bu kıstasa uyuyor mu?" diyemesin diye hemen niye söylediğimi bilmediğim bu cümleyi açıklamak için söz aldım.

"Yani demek istediğim, yanacağız. Evet, çok yanacağız. Yandıkça kül olacağız." diye devam ediyordum ki "Alin..." deyişindeki "Aç kafanı, beyin var mı bakacağım." imasını iliklerime kadar hissettiğim için dudaklarımı kıpırdatmadan kaşlarım ile "Sakin... Bölme lafımı." dedim ve en sevdiğim eylem olan afallatmak için "Ama küllerimizden tekrar doğacağız. Zümrüdü Anka Kuşu gibi." dedikten sonra söylediği şarkıya misilleme olarak "Önce kendine 'Küllerin içinden canım, yanarak yanarak gel bana gel...' diyeceksin." diyerek kendi silahı ile vurdum.

D U A LHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin