BÖLÜM 6 "V | BAKIRKÖY ÇIKIŞLI"  

2.5K 1.1K 67
                                    

"Takılıp düşsem bile dizlerimde kan kokusundan önce burnuma dolan kekik annemin çorbasından yayılan ve her yanda baharın gelişini müjdeleyen kuşlar, nağme nağme şakıyan..."

Çocukluğumu astım. Çivisi çıkmış, harabemde yıkılmaya yüz tutmuş duvarıma. Sallandı bir iki. Ha duracak derken düştü aniden. Kırıldı, yerini yadırgadı belli ki. Kabuk bağlamış yaraların kanamasıyla yayılan aşina olduğum koku Kekik değildi veya kuşlar hoş geldin demiyordu notalarca. Ruha hitap eden serinlik ya da derdi tasayı toplayıp götüren rüzgâra nazaran ayazdı dışarısı.

Soğuk. Buz tutan bakışlar kadar.

Solgun. Sulanması unutulan yürekler gibi.

Sert. Toprağımda güneşi selamlayan çiçeğim.

Dibinde sönmemiş izmaritlerce.

Sokağımda icazetsiz kazı çalışmaları, rengi atmış kaldırımın üzerine çizilen seksekler ve taşı kaybeden çocuğun dışlanması paslı sokak lambasının altında.

Çaresiz. Öğrenilmiş olan.

Saygısız. Yollarımda volta atan sevgili.

Son gelişinde ehliyetini kaptıran.

Sevginin ehli olmayan.


2 YIL ÖNCE

Karşımda film artistlerine taş çıkartacak bir adam vardı. Standart "Yakışıklı" kisvesini giydirdikleri masmavi gözleri ile taçlanan sarı saçlı bir adam yerine 1.90 olduğuna kanaat getirdiğim dalyan gibi kara kaş, ela göz bir esmer bombaydı! Bakışları keskindi. Yaylarından fırlayan oklar gibi isabet ediyordu düşüncelerime. Elinde bir tepsi baklava ile içeri girdiğinde "Çok naziksiniz ama ne için?" diye soruşumun üzerine "Dert sahibi oldum da kutlamak istedim sizin ile." dediğini hafızamdan silecek kadar keskin bir nişancıydı kendinden sürmelenmiş kirpikleri. "Bebek mi bu beyefendi? 'Hayırlı olsun!' diyeceğiz!" diye tepki bile verememiştim etkileyiciliğinin etkisindeyken. Bu adam her kimse keçi sakalını yakıştırdığım erkekler listesine adını yazdırmayı başarmıştı. Pürüzsüz teninde yeni yeni boy gösteren faulleri ile çekiciliğine çekicilik katıyordu. Geldiğinde söylediklerinin ne kadar mantıksız olduğunu nöronlarıma bildirsem de "Ama..." diye başlayarak iç sesime savunuyordum karşımdaki yabancıyı. Derin sessizliğin ardından işimin başına dönmem gerektiğini hatırlayıp sekreterime telefon ettim. "Edacığım, iki kahve lütfen. Benimki her zamankinden." dedikten sonra "Kahve" demişken buram buram kahve kokan gözlerine bakıp "Siz nasıl alırsınız?" diye sordum.

"Acı bir kahvenizi içeyim acılarımı pay ederken."

"Dert sahibi oldum!" diyerek elinde bir tepsi baklava ile gelen biri miydi bunu söyleyen? Biraz daha karşımda oturursa, defterime "Borderline." diye not alacağım galiba.

Düşüncelerimi açık etmeden kısık bir ses ile "İkisi de sade tatlım. Yanına da beyefendinin getirdiği tatlıdan alalım." deyip aramayı sonlandırdığımda omuzlarımı dikleştirip direksiyon başında istenilen açıda oturdum. İstemsiz bacak bacak üstüne attığımda ise ellerimi kenetleyip çenemde sabitlediğimde "Doktor Hanım" kimliğime bürünmüştüm. Önümde duran danışan bilgilerine göz ucu ile bakıp "Buyurun, Vural Bey sizi dinliyorum." dedikten sonra misilleme yaparcasına "Edindiğiniz dertleri takdim eder misiniz, rica etsem?" diye ekledim. Tavrımdan hoşnut olmuş olacak ki "Çok acı gelirse, çıkarın. Mideniz bozulmasın." dedi. Sembolizm'e hep hayran kalmışımdır. Başka bir danışanım yapmış olsaydı istemsiz laf giydirirdim ama gülümseyip "Soda içerim" dedim.

D U A LHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin