BÖLÜM 8 "TUZAK | KESKİN"

2.4K 1.1K 57
                                    




  "Nasıl olabilir? Nasıl olur?" sorularına cevap ararken masamın başında uyuyakalmıştım. Hala zihnimde annem ile kavgamız yankılanıyordu. Ruhumun titremesi sandığım telefonumun sessiz moddayken bile titreten titreşimiydi. Ekrana bakacak olursam, uykumda defalarca meşgule attığım halde aramayan devam eden biri vardı. Gün sonuna kadar telefonumu çaldırmaya devam edip sonunda ulaşabileceğine kendini inandırmış biri.

Uslanmaz biri.

Bu kişinin asistanım Eda olması, sinirlendirse de oldukça merak ettirmişti. Eda'ya kafamın bozuk olduğunu, randevuları ayarlamasını geceden söylemiştim. Bu tür mesajlar çektiğimde bana dokunmaması gerektiğini, Keskin'liğimi devreye sokup keseceğimi bilirdi. Belli ki gazabıma kefil olacağı bir şey olmuştu. Çok geçmeden numarasını tuşladığımda bu anı bekliyormuş gibi anında açtı. "Hocam, kızacaksınız biliyorum. Ama burada bir hanımefendi var. Kendisi Brat soyuna mensup olduğunu söyledi. Ben de anlamadım." dediğinde bir hışım ile "O soysuzlar ile işim olmaz!" diye kapatacaktım ki "Kendisi bir Metkan'mış hocam." dedi. Meraklı gözler ile "Adı Zişan mı?" diye sordum.

"Hayır, Zeycan."

Merak hücrelerimi kamçılarken hızlıca "Hanımefendiyi evime getirsin biri. Burada ağırlamak istiyorum." dedim. "Elbette hocam!" deyip telefonu kapattığında düşüncelere daldım. 'Nasıl yani... Biraz sonra bir Metkan mı gelecekti yanıma! Hem de yakın zamanda Aze'yi görmüşken... Beni nereden ve nasıl bulmuştu acaba? Ne konu hakkında konuşmak istiyordu?' diye soru yağmuruna tutulmuşken geç de olsa kapının çaldığını fark ettim. Alelacele yerimden doğrulup kapıya davrandığımda şoförümün koluna girdiği yaşlı kadını gördüm. Yaşının verdiği mi yoksa bir hastalığın mı sebep olduğuna emin olamadığım çizgilerin olduğu tanıdık bir sima vardı karşımda. Nurlanmış bir yüzü, solgunluğuna rağmen parlayan gözleri vardı. Telaşlıydı. Sürekli "Geç kaldım. Çok geç kaldım!" diye dizlerini dövünüyordu. Şoförüme dönüp "Selim Bey, ben hallederim bundan sonrasını. Çok teşekkür ederim." dedim. Kafa selamı sonrası kapıdan uğurladığımda yaşlı kadını rahat ettirmek adına kitap okurken kurulduğum tekli koltuğuma oturttum. Kendi kendine söylenmekten dili damağı kuruduğuna emin olduğum kadına "Su getireyim? Kahvenizi nasıl alırsınız?" diye misafirpervercilik oynadım. Su getirmek üzere mutfağa yollanmak için ayağa kalktığımda cılız bedeninin aksine oldukça çevik bir şekilde kolumu havada yakaladı. Kolumu sıkarak yerime oturtma niyetinde olduğunu fark ettiğimde ise gözümün içine bakıp "Geç kaldım!" dedi. İlk geldiğinde daha çok sitemkâr bir ses tonu kullanıyordu. Ama şimdi sinirlenmişti. Hiçbir şey yapmamı istemiyordu. Belli ki sadece "Neye?" diye soramadığım o şeye geç kaldığını dillendirmek istiyordu. İç çekip gülümseyerek "Hiçbir şey için geç değil." dedikten sonra "Ölüm değil ya?" diye ekledim. "Zulüm var." cevabını duyduğumda gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Bu zavallı yaşlı kadına zulmeden biri mi vardı yoksa!

"Kim? Lütfen söyleyin. Kim zulmediyor size?"

"Vicdanım."

Karşısında şaşırdığım cevabı duyunca "Nasıl yani..." diyebildim. "Vicdanıma batıyor kızım bildiklerim. Kimsenin bilmediği, daha doğrusu yılanın başının izin vermediği gerçekler gönlüme yük artık." dediğinde çok şey demiş olmasına rağmen tek bir kelimeye takılıp meraklı gözler ile "Yılanın başı?" diye sordum.

"Anan."

Af buyurun?

Çatılan kaşlarım ile "Anlayamadım?" dediğimde kendinden emin bir ses tonu ile "Her şey senin anan yüzünden." dedi. Anlamayan gözler ile baktım ve "Ne dediğinizi anlamıyorum... Adınız neydi? Ha Zeycan Hanım." dediğimde sesini yükseltip "Herkesin başını yaktı. Kimse onu yakamadı çünkü o ateşin kendisi!" dedi. Bağırması ve söyledikleri karşında oldukça sinirlenmiştim ama yaşına hürmeten terbiyemi bozmadan "Hanımefendi annem size ne yaptı ne zaman yaptı inanın, bilmiyorum. Ama lütfen çirkinleşmeyelim." dedim. Annemi saatlerce savunmaya devam edebilirdim ki, söyledikleri karşısında dilim tutuldu.

D U A LHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin