BÖLÜM 2 "N | DÜNYA'NIN SON UMUDU"

4.7K 1.2K 141
                                    




Seni,

Kuşatıyorum dört bir yandan

Firari gözlerim, sağdan

Faşist sözlerim, soldan

Sen, mesken tuttuğum yolcu,

Kalbin, bana tek istikamet

Sen, darağacında anarşist solcu!

Kurul tahtına, ikamet et


"Bak nasıl bir şey yazalım istiyorum biliyor musun? Belki bir Rowling değiliz ama ilk ciltte serpiştirdiğimiz ayrıntıları serinin son cildinde ilan edeceğiz. İnsanlar başından beri bildikleri fakat bu kadar ince düşünemeyeceğimizi düşündükleri için dikkat etmedikleri bilgileri kazıp kazıp da hazine bulmuş gibi keşfedecekler başta ama sonra zaten bu zamana kadar toprağın altında kaldığını ve bir filiz gibi yeni yeni baş gösterdiğini anlayacaklar. Bazen yerli bazen yabancı. Mesela Atay'ın kaleminden çıkmış gibi iç sesler yankılanacak satırlarda. Tabii ki şizofren olmadığımızı kanıtladıktan sonra. Belki nefes tutma oyununa kalkışır, sayfanın sonunda noktayı koyup bir es veririz okura. Öyle ya! Oğuz Atay, yazarken zarflar havada uçuşur. Hatta en çok görebileceğin noktalama işaretidir virgül. Adamın yazılarını okurken cidden sayfa sonunda veriyorum nefesi."

Cümlemin sonuna geldiğimde çocukluğumdaki "öğrendiklerimizi hayata geçirelim çocuklar" diyen öğretmenimin sesini duymuş gibi, geçmişten gelen bir refleksle komuta uydum ve derin bir nefes verdim. Suç ortağımın hoşuna gittiğini kısılan gözlerinde gördüm.

"Uçtun gittin güzelim. Sence biz pilot muyuz?"

"Kendine haksızlık ediyorsun. Sende bu zekâ bende bu yaratıcılık olduğu sürece her türlü kaldırırız. Hem de her türlü uçağı."

"Şok şok şok karizmatik pilot ve güzel hostesi uçağı düşürdü!"

Parlayan gözlerimi söndüren ağız dolusu kahkahasını patlattığında kaşlarımı çatıp tehditkâr bir üslupla "Elimin tersindesin." dedim. Ceza alacağını bile bile gülmeye devam eden yaramaz çocuklardan birine dönüşüp "Vursana..." dedi. "Bak, çarparım." dedim sırıtarak. Deniz kokusu burnum ile sevişirken sık kıvırcık saçlarına gün ışığı yansıdı. Dolunay gibi karşımda berrak yüzü, çevresinde sapsarı bukleler, güneşi andırıyordu. Güneşim.

Çapkın bir şekilde "Çarpsana..." dediğinde tek kaşımı "demek öyle" dercesine diye oynatıp, hafifçe elimi kaldırdığımda pusuya yatmış avcı gibi havada kaptı. Mahkûmun bileğine kelepçe vururcasına kenetlendi elleri ellerime.

Kahretsin, tuş edildim...

"Cıvıma hemen. Yetiştirmemiz gereken bir hikâye var, hatırlatırım." diye gülümseyerek uyardığımda hemen zeytinyağı gibi üste çıkmaya kalkıştı: "Hani fikir benim, kurgu senindi?" Ters köşelerine olan aşinalığım reflekslerimi kuvvetlendirdiği için hazırlıksız yakalanmadım tabii ki. Sağdan gelen kroşeyi bloke etmekte gecikmedim.

"Zeki olmak yeterli değil, o zekayı kullanmak gerek."

Kelepçenin anahtarının ona karşı gelmek olduğunu çözdüğümde ellerimi serbest bıraktı fakat daha kıvrak bir hareketle belimden kavrayarak aramızda boşluk kalmayacak şekilde bedenimi vücuduna doğru sabitledi. Keyiflendiği kelimeler dudaklarından dökülürken bıyık altından sırıtmasından belliydi. Çocuk gibi dudağını büzerek "Aklım acıyor, öp de kullanabileyim." dediğinde "İlk fikirde aşka inanıyorum." deyip dudaklarımı sapsarı saçlarına davrandım.

D U A LHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin