BÖLÜM 12 "GÜNEŞ | ONBİR"

3.2K 1.2K 191
                                    

     
      Göz teması kurduğumda "Belki bu sefer inanır..." diye çırpınan umut parçacıklarıma "Deneyeceğim..." deyip sertçe vurgulayarak "Bu son!" dedim ve sonra çocuk gibi baktım gözlerine. İsteyip de alamadığı oyuncağı vitrinden izleyen küçük bir kız çocuğu gibi, imrenerek baktım içimi ürperten hırçın denizime. Tüm ormanı ateşe verir gibi çektim ciğerlerime nefesi. Göğsümün içinden yaprakları soldurur gibi derinden "Kör adam..." dedim sessizce. Sakindim. Çıldırtan acılarımı hiçe sayıp delirmiş gibi tebessüm ettim korkutucu bir sakinlik ile. Her ne kadar sesim çıkmamış olsa da çığlık atıyordu kalbim. Sessiz haykırışlarıydı gözlerimin buğusu. "Gör adam..." diye ekledim yıllar yılı körlüğüne. Baktığında parlaklığında kendimi gördüğüm gözlerine nefret yansımıştı hiç düşünmeden "Seni nankör!" dediğinde. "Ağlamayacaksın lan!" diye  kendimi tehdit edip kılıçlarımı kuşandım. "Görmedin..." diye tüm kampı inlettiğimde akmaya yemin etmiş yaşları gözlerimi havaya dikip def etmiştim ama yayından müthiş bir hız ile atılan ok gibi kirpiklerini göğsüme nişan alıyordu. Buz kesen bakışları içimi yakarken "Hep kördün!"  diye bağırdım gözyaşlarım yanağımı ıslatırken. Yedi senenin sonunda bile gram ilerleme olmadığına inanmak istemiyordum ama elden de bir şey gelmez gibi bir vaziyet. "Göreceğimi gördüm. Duyacağımı duydum." dedi en alaycı gülümsemesi ile ve "Geçmişi niye ısıtıp ısıtıp önüme getiriyorsun?" diye ekledi sinir ile.

Bayat acılarımız damak tadıma uygun değil sevgilim.

Burnundan soluyordu. Tıpkı kızgın bir boğa gibi matador yerine koymuştu beni. Nefreti salınıyordu sık aldığı soluklarında. Aldığı her nefeste daha çok kesiliyordum. Gözlerini büyütüp "Hem suçlusun hem güçlüsün keskin!" diye dişlerini gıcırdattı. "Güçlü mü! Sen buna güç mü diyorsun, bunca güçsüzlüğüme? Ama evet, haklısın. Bir yandan güçlü olacağım diye pehlivana dönüştüm ben. Senin haberin var mı?" dedim bu sefer benim göz bebeklerim büyürken. Hiçbir şeyden bir haber sadece kendisi varmış gibi davranan şımarık bir çocuktu gözümde. Bir hışım ile "Sadece sen acı çektin değil mi? Ben hep gamsızdım gözünde. Acımasızdım sözünde. Hiç görmedin benim neler çektiğimi." diye kendimi savunmaya devam ettim. Karşısındaki çıldırtırcasına, sakince en hain tebessümünü iade edip "Yaptığın büyülerin bedeli olmasın o?" demesi öfkeden deliye dönmeme sebep olmuştu. Yakasını topladığım gibi gözlerimi gözlerine diktikten sonra "Sana yazıklar olsun! Ben ne bedeller ödedim senin için!" diye bağırdım. Sanki karşısında düşmanı ile düellodaymış gibi zalimce "Yoksa yaptığın işlemler tutmadı mı? Üzüldüm senin adına." dedi.

Madem savaşmak istiyordu.
O zaman gerekeni yapmalıydım.

Gardımı alıp  "Ne işleminden bahsediyorsun acaba? Pazartesi gel de sana da bir randevu oluşturalım." dedim en iplemez gülüşüm ile. Kedinin kuyruğunu kıstırdığı gibi "Başlatma randevuna. Derdin ne senin?" diye kaçamak bir soru sordu.

KAÇAK SENİ!

"İnanır mısın bilmiyorum ama bazı gerçekleri anlatmaya geldim. 'İnan bana.' demeyeceğim bu sefer. İster inanırsın. İster inanmazsın. Tamamen sana kalmış. Keyfin bilir Aze Metkan!" 

"Sen Tanrı bir desen, ben ateist olurum Keskin. İnanıcımdan vurulduğum günden beri ateistim sana." dediğinde söylediği cümlenin bende yarattığı enkazın altından kalkmaya çalışırken "Zalimsin." diyebildiğimde "Zulmüne geceler şahit senin!" diye kükredi.

"Asıl benim acılarıma beraber yürüdüğümüz yollar şahit.

Çöktüğüm kaldırımların her biri aşina her birine."

Dizlerimde izler, kalplerden kalplere ahit.

"Sen bitirdin Janseli. Sen bıraktın. Beni inandırıp kandırdın." diye bağırdığında dahi içindeki çocuğu hayal meyal seçebiliyordum derininde. Dizlerini karnına çekip "Kurtar beni..." diye içli içli ağlayan o küçük çocuğu görmüştüm yine. Öfkesine rağmen kanımda kaynayan anaçlığım ile ellerinden tutup "Oturur musun?" diye sordum. Sanki daha saniyeler önce yanmakta olan ateşte Aze'yi cayır cayır yakma hayallerini kuran değilmişim gibi. Ona asla kıyamıyordum. "Kutsal kitaptan alıntı, gözlerin."  dediğim bakışların sahibine kilitlenmiştim. İçini satır satır okutan buğulu gözlerine. Yangını kirpiğine sıçrayan sözlerine. Avuçlarına teslim olmadığımda tekinsiz ellerine. Keskinsiz kimsesiz sesine. Nasıl söyleyeceğimi zihnimde tartarken daha yeni boğazlamak adına görevlenen ellerimin, ellerini şefkat ile tutmasına o da çok şaşırmıştı. Tuttukça güçlendiğim elleri ellerime emanetken sonsuza kadar vedalaşacağımı hatırladım yine.

D U A LHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin