Sevgilim, azad ettim seni.Uğurladım ruhumdan nefesini.
Sensiz var olup seninle yok oldum.
Vedalaştım ellerinle bugün.
Yalnız sesin bana kalan tüm yüküm.
Sevgilim, gittim senden bugün.
Gözlerin gibi aklımda dün.
7 YIL ÖNCE
"Ne alırdınız efendim?"
Ne alalım efendim... Kahve mi alsak ki? Bir kırk yıl kitleyeyim diyorum? Veya dur, dur! Çay içelim. Çay. Hatırı ömürlük olsun, içtiğimizin. Galiba artık kararımı bildirmeliyim...
"İki çay alalım biz." 'Belki de bilmukabele olduğumuz tek konu çay ve demli içmekti. Bir de şekeri çaya hakaret saymaktı.' diye daldığım düşüncelerden sıyrılıp hemen "Demlisinden..." diye eklememi unutmadım. Başımı ondan yana çevirdiğimde ise sıcacık gülümsedim. O da gülümseyerek bana bakıyordu.
O nasıl bakış! Ölürüm bakışına...
"Janseli?"
"Efendim Aze..."
"Hiç... Adını söylemek hoşuma gidiyor da."
Sen de benim hoşuma gidiyorsun, kaybetme yolunu.
"Delisin!"
Ama bana! Yalnız bana. Sanki araya yıllar girmemişti. Sanki Biz'dik!
Sanki... Sanki hiç gitmemiştim. Gönderilmemiştim...
ŞAK! TOKADI YEDİM GERÇEKLER'DEN.
'Tek isteğim, varlığı ile varlığımı hatırladığım bu adamın -öyle sıradan bir insanmış gibi anlaşılmasın sevgili nöronlarım ki sizler oldukça vakıfsınızdır... canımdan sevdiğim adamın- aklında bir nebze de olsa iyi kalabilmekti. Hayatımda gördüğüm en güzel adamın aklında, fikrinde ardımdan baktığında iyilik kırıntılarımı bırakabilmekti. Hem iyi hem en kötü nasıl kalacaktım? Şu hayatta kırmak istediğim son kalpti, yerim yurdum olan...' düşüncelerime dolan gözler ile bakıp yutkundum. Zihnimde bir konuşma hazırlamaya çalıştıkça bakışlarına, "Dünya'nın en güzel varlığı sensin Dünya'mda!" diyen o bakışlarına takılıyordum. Tıpkı hangi noktada olduğunu bildiğim halde radara her seferinde yakalandığım gibi. Cümlelerimi toparlamaya çalıştıkça her biri, her yana dağılıyordu.
Dağıtılan aşkımız gibi.
Suratına daha fazla bakarsam ne Aze'yi ne de bu ortamı terk edebilirdim. Bir an önce lafa girmem gerekiyordu. Ezberlediğim konuşma metinlerinden çok gönlümdekiler geldi dilime. "Aze, sana 'Seni seviyorum' deyip hakaret etmeyeceğim bu sevdama. Biliyorsun..." diye kalbimdekileri dudaklarımdan döküyordum ki titremekten öteye gidemeyen sesim "Nasıl da sevmediğini." dediğindeki sesinin tonundan kısıldı. Gözlerindeki alaycı ifade ise, kalbime batıyordu. Senelerdir ezbere bildiğim hiçbir sesinin rengine benzemiyordu bu alaycı ton. En acımasız fonu ile tam karşımdaydı.
"Evet, çok iyi biliyorum. Sevmek ne değildir senden öğrendim ben."
Zalimsin. Zulmedensin şu gönlüme.
Her ne kadar aşkımdan yansa da "Kül oldum, bak." demeyecek, hatta diyemeyecek kadar pis bir gururu vardı Aze'nin. Söyledikleri karşısında ne kadar yıkılsam da sarsıldığımı bile belli etmedim. Gücüme hayrandı, güçsüz kalamazdım onun karşısında. Bu yüzden söylediklerini, böylesine suçlamalarını kabul etmediğimi anlaması için kalbime batan sözlerini acı ile çıkarıp fırlattım ve sanki hiçbir şey dememiş gibi "Ama yine de söylemek istiyorum. Sen, benim kara sevdamsın, kavuştuğum hasretim..." diye sözlerime devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D U A L
Teen Fiction1) Bölümler isminin bahşettiği "efsane olma" eylemini gerek karakteri ile gerek büyüleyici bibloluğu ile icra eden Nart GUŞAN ve yine ismini hakkı ile yaşatan, baştan aşağı "asalet" kokan Alin ALÇİN arasında geçip gitmektedir. 2) Aşinalıklarından bi...