"Ciddi olamazsın."
İki hafta önce babasının yüzüne kuşkuyla bakmış ve böyle demişti. Ama boşuna sinirlendiğinin de farkındaydı.
Byun Haesuk taş gibi sert bir ifadeyle yanıt vermişti oğluna. "Çok ciddiyim."
Baekhyun bir karabasanın içinde olmadığını anlamak istercesine tane tane konuşmaya başlamıştı. "İş anlaşmaların için beni hiç tanımadığımız birine mi sattın? "
Babası elini kaldırıp şöyle bir sallamıştı. "Sandığın gibi
değil. Park Chanyeol italya’nın en yaratıcı iş adamlarından biri. İtalyan yemeklerini ve kaliteli şarapları
tüm Avrupa’ya ihraç ediyor. Çok saygın bir ismi var. Kârını üçe katladığını da unutmayalım. ""Tamam da bunun benimle ne ilgisi var? "
Babası kocaman ellerini masaya dayamış ve öne doğru
eğilmişti. "Seninle ne ilgisi mi var, sevgili oğlum? Bunun her şeyi seninle ilgili. Byun markasının geleceğini
sağlamlaştırmak için bu adamla birleşmek zorundayım. Oğlum olarak sen de bu şirketin bir parçası olduğunun farkındasın."Baekhyun babasına belli etmeyerek yumruklarını sıkmış ve
tırnaklarını tenine batırmıştı. "Ben bu tip şeylerin geçmişte kaldığını sanıyordum."Babası oturduğu yerde doğrularak, "Bu kadar ince düşünme. Bu yalnızca bir iş, ayrıca Chanyeol genç ve yakışıklı bir adam. Zengin de. Her insanın onu kocası olarak hayal edeceğinden adım gibi eminim. "
Baekhyun acı acı gülmüştü. "Tabii, kafasında iki kuruşluk aklı
olmayanların bunu yapacağından benim de kuşkum yok."
Babasının suratının asılmasını umursamadan Chanyeol hakkında az da olsa duyduklarını dökülmüştü. "Hem bu adamın mafyayla bağlantısı yok mu?"Yaşlı adam canı sıkkın bir biçimde yanıt vermişti. "Mafyayla onun babasının ilişkisi vardı. O da öldü. Hepsi geçmişte kaldı. Park her şeyi
unutmak ve saygınlığını kanıtlamak için elinden geleni yapıyor. Bu yüzden de evlenip yerleşik bir hayat sürmek istiyor. "Baekhyun isterik bir kahkaha atmıştı ve "Ne şanslı biriyim!" demişti.
Babası gözlerini kısarak ogluna bakmıştı. "Sen hep benim işimin içinde olmak istemedin mi?""Evet, " diye yanıtlamıştı Baekhyun. "Ama Byun markasının varisi olduğumu düşünüyordum. En yüksek fiyatı veren birine satılacak bir mal olduğumu bilmiyordum."
"Bana o güveni vermedin Baekhyun.
Senin hiçbir şeyi hakkıyla yöneteceğini sanmıyorum," demişti.Baekhyun şimdi kaldığı lüks otelin penceresinden Dublin manzarasına bakıyor ama hiçbir şey görmüyordu. İçinde, anlaşılmamaktan doğan büyük bir tsunami yaşıyordu.
Ailesine daima bir hayal kırıklığı olduğunu uzun zamandan beri biliyordu. Annesi onun hep bir varis gibi davranmamasından yakınırdı. Babası da onun başarısız oldugundam
hayıflanır, neden bir başkaları gibi olmadığını söyleyip dururdu.
Baekhyun bu kocaman sevgisizliğin farkına varmış ve babasının
dikkatini çekmek için aklına gelen her şeyi denemişti.Bunların arasında gençlik isyanları da vardı. Şimdi olgunlaşmış ve o isyankar tavrını terk etmiş olmasına karşın değişen bir şey olmamıştı. Üniversiteyi bitirdiğinde ne babası ne de annesi mezuniyet törenine
gelmemişti.
Kendini biraz sakinleşmiş hissedince babasına dönmüş ve sormuştu. "Ya bizim ismimiz? Onunla evlendiğimde bu ismimizin sonu olmayacak mı?"
"Hayır, olmayacak. Park ile bu
konuda anlaştık. Şirketimizin adı da, soyadımız da oğullarınıza kalacak."Oğulları mı? Hiç tanımadığı bir yabancıdan olan oğulları? Bir mafya üyesinden yapacağı oğulları?
Sonra babası yanma gelmis ve yumuşamış bir ifadeyle ona bakmıştı. Baekhyun bu oyunda bir piyon olacak kadar aptal olup olmadığını düşündü.
Babası derin bir nefes almış ve konuşmasına devam etmişti. "Gerçek şu ki; Byun Gıda şu anda bir var
olma mücadelesi veriyor, tıpkı diğer şirketler gibi. "Baekhyun yüzünü buruşturmuştu. Şirketin o eski parlak günlerinde olmadığının farkındaydı ama alarm zilleri çalacak kadar kötü olduğunu da bilmiyordu. Nasıl bilebilirdi ki? Hep bilinçli olarak işlerden uzak tutulmuştu. "Var olma mücadelesi
mi? ne demek bu şimdi? "Babası boş ver dercesine elini sallamıştı. "Park ile birleşme bize biraz nefes aldırabilir. Gücümüz artabilir. Bir de sen varsın tabii. Senin geleceğini güvence altına almak
istiyorum. "Bir yanı inanır gibi olsa da Baekhyun babasının kendisini düşündüğüne hiç ihtimal vermemişti. "Ama benim geleceğim zaten güvence altında. Seninle birlikte çalışıp şirketi düzlüğe
çıkarabilirim. Ben her şeye hazırım-"Babası yine elini kaldırmış ve sert bir ifadeyle, "Eğer bu şirketin bir parçası olduğunu gerçekten kanıtlamak istiyorsan bu evlilik senin tek seçeneğin, Baekhyun," demişti.
Baekhyun içindeki baş kaldıran isyan duygusuna daha fazla
dayanamamıştı ve "Bunu yapmayacağım, diyerek babasına
karşı çıkmıştı. Tek arzusu ailesine olan bağlılığını kanıtlamaktı
ama bunu kişisel özgürlüğünü feda ederek yapmaya hiç niyeti
yoktu. Olayın bu aşamaya gelişi midesini bulandırmıştı ama
içinde filizlenen son bir umutla şansını denemeye karar
vermişti. "Ya beni tanıdıktan sonra benimle evlenmek
istemezse?""Tabii ki seninle evlenmek isteyecek. Sen çok akıllı hoş birisin. Hem Park'ın küresel pazarlara açılmak için
bundan başka şansı yok, bunu kaçırmak istemeyecektir."
Baekhyun babasının söylediklerini duymamıştı. Düşündüğü
tek şey bu çılgınca senaryodan, ailesiyle köprüleri atmadan
kurtulmaktı. Böylece Park Chanyeol ile buluşma fikrine evet demişti ve şimdi buradaydı işte. Buluşmalarına dakikalar kalmıştı.
Buraya gelmeden önce onu iyice araştırmıştı. Adamın en büyük saplantısının mafya ile bir bağı olmadığını kanıtlamak olduğunu öğrenmişti. İtalyan seçkinliğinin tipik bir örneğiydi. Baekhyun fotoğraflarına bakarken (ne garipti ki) titremekten kendini alamamıştı. Beyaz tenli çok erkeksi, aynı
zamanda tehlikeli bir görünüşü vardı. Baekhyun bir mafya çatışmasında ölen babasının skandallarla dolu hayatından uzakta kalmaya çalıştığını okumuştu. Sevgililerine gelince, hiçbir erkek veya kadinla birlikte ikiden fazla fotoğrafı yoktu. Hepsi de tıpkı birbirine benziyordu. Uzun
boylu, kumral, ince ve muhteşem görünüşlü insanlardı.
Ağızları sıkı ve klas tipte kişiler olduğu belliydi. Bir playboy olarak anıldığı doğruydu ama bugüne kadar adı hiçbir skandala karışmamıştı. Hakkında şehvetli hikayeler de
duyulmamıştı. Yani playboy tanımını hiç de hak etmiyordu.Amacına giden yolda hiç kimsenin ayağına dolanmasına izin vermemişti. Onun için saygınlık ve basiretin büyük
önemi vardı. Bütün bunlar Baekhyun'a gerekli bilgileri sağlamıştı. Öyle bir adam neden kendisine bir eş arardı ki?
Baekhyun onu fikrinden vazgeçirmek için her yolu deneyecekti. Zengin, şımarık, sığ ve kibirli bir adam gibi davranacak, Park' da bir an önce ondan kurtulmaya bakacaktı.
En yakınındaki aynada kendine baktı. İyi görünüyordu. Suratını astı. Annesi görse bu haline bayılırdı. Kapıya sert ve kararlı bir biçimde vurulduğunu duyunca karnına sancılar girdi. Buna hazır değildi, kendisini çok gülünç hissediyordu. Az sonra Park onu görecekti.Kapı yine ama daha sertçe vuruldu. Baekhyun toparlandı, hazırlıklı olmak zorundaydı. Bu onun geleceği ve özgürlüğü için çok önemli bir savaştı. Yüzüne anlamsız olduğunu umduğu bir gülümseme kondurarak kapıya gitti ve açtı. Karşısında, takım elbisesi içinde dikilen iri kıyım adamı görünce gülümsemesi dondu,
kaldı. Şaşkınlık içindeki beyniyle tek şey düşünebildi. Hiçbir fotoğraf Park Chanyeol'ü yansitmayi basamazdi.