Baekhyun ertesi sabah içini kaplayan iyimserlik dalgasına engel olamadı. Belki de yanılıyordu, Chanyeol başka
bir şeyden kuşkulanmış olamaz mıydı?
Yine nispeten dikkat çeken kıyafetler giyerek otelin lobisine indi. Alışverişe
gidecekti. Ama kapıya yaklaştığında tanıdık birinin kendisini beklediğini fark etti. Chanyeol ona doğru yaklaşırken Baekhyun içinden lanet okudu.
Chanyeol koluna girip yanağına bir öpücük kondurdu. Baekhyun o an kalbinin duracağını sandı.
Chanyeol biraz geri çekilince ona baktı. Gülüyordu ama gözlerindeki sertlik görülmeyecek gibi değildi."Günaydın canım. Aşağı inip beni karşılamana çok sevindim.Ama ben-ben seni-"
Chanyeol onu dinlemiyordu bile. Neredeyse zorla Baekhyun'u kapıda bekleyen arabaya götürdü. Arka koltuğa oturdular ve araba birden hareket etti. Baekhyun yenildiğini anladı. Chanyeol her şeyi biliyordu.
İsyankar bir tavırla, "Nereye gidiyoruz?" diye sordu."Evime, Seninle konuşmamız gerekiyor."
Baekhyun camdan dışarı bakıp onun ne söyleyebileceğini düşündü. Ve ne kadar biliyordu? Acaba okuduğu ve bitirdiği okulları öğrenmiş miydi? O eski, tanıdık duyguları depreşti.
İsyan etmek. Koşarak kaçmak. Ama yapamıyordu.
Ne olursa olsun zorluklara göğüs gerecek ve zeytinyağı gibi üste çıkacaktı. Babası da onun şirketteki rolünün ne kadar önemli olduğunu anlayacaktı. Ama tek başına! Bekar olarak!
On altı yaşındayken yaşadığı bir olayı hatırladı. Dedesiyle birlikte fabrikalarından birine gitmiş ve
yüklenen kamyonları seyrederken dedesine dönüp 'Büyüdüğümde ben de babamla çalışacağım,' demişti.
Dedesi yüzünü kaplayan bir hayal kırıklığıyla kendisine bakmış ve çok açık bir biçimde, 'Öyle bir şey olmayacak Baekhyun. Belki bir gün.' diye yanıt vermişti.Baekhyun hala daha o gün yaşadığı suçluluk duygusunu ve yetersiz kalışını unutamıyordu. Sonrasında kendi kendine söz vermiş, yetersiz olmadığını babasına kanıtlamak
için yemin etmişti."Geldik."
Chanyeol arabadan inip kapısını açtı. Baekhyun kendisini bir aptal, iplerini Chanyeol'ün eline vermiş bir TV yıldızı gibi hissetti. Uzattığı eli kabul etmedi ve arabadan kendi gayretiyle
çıktı. Chanyeol omuz silkip binaya doğru yürüdü. Asansör bu kez daha da kasvetli gelmişti, çünkü artık
Chanyeol'ün kollarında olmanın, dudaklarını ağzına yapıştırmanın nasıl bir şey olduğunu biliyordu.Asansör durduğunda yüzü alev alev yanıyordu. O telaşla bile aralarında biraz mesafe bırakmayı düşündü.
İçeri girdikten sonra Baekhyun yine pencerenin yanına gidip Roma'yı seyretmeye koyuldu ve bunların peşinden neyin geleceğini merak etmeye başladı. İstemeye istemeye dönüp Chanyeol'e baktı. Yüzünde sert ve amansız bir ifade vardı. Uzaktı. Baekhyun belki de gerçekleri görmesi için onu ikna edebileceğini düşündü.
İçinden bir ses buna güldü. Onum her şeyi öğrenmeden rahat etmeyeceğini biliyordu.Baekhyun başınnı kaldırarak dobra
dobra konuştu. "Seninle evlenmek istemiyorum."Chanyeol'ün yüz ifadesinde bir değişme olmadı ama Baekhyun
gözlerinin derinliklerinde bir parıltı fark etti.
"Bu aklına ilk görüşmemizde mi gelmişti? Bu yüzden mi bu kadar ayrıntılı planlar yaptın?"Baekhyun kızarıp bozardı. Chanyeol gözlerini kısmış, ona bakıyordu. Baekhyun'a yaklaştı. Bu adam kendisiyle oynanmasını kabul etmeyecek biriydi. Oysa iki gündür ona karşı, aslanı kızdırmaya çalışan bir fare gibi davranıyordu.
Baekhyun başını dik tutarak ve sorusuna yanıt vermekten kaçınarak konuşmasını sürdürdü. "Sana sıkıntı verdiysem özür dilerim, ama seninle evlenmeye niyetim yok."Chanyeol suratını astı. "Peki, baban böyle bir teklifle karşına geldiğinde neden ona hayır demediğini bana açıklar mısın?"
Baekhyun yutkundu ve savunmaya geçer gibi kollarını göğsünde kavusturdu. Chanyeol'ü itip geçecek gücünün olmadığının farkındaydı. Adam sanki odanın tamamını
kaplamıştı. Sonunda, gönülsüz bir biçimde, "Eğer babama hayır deseydim beni evlatlıktan reddederdi," dedi.
Söylediğinden de hemen pişman oldu. Bu adamın yanında güçsüz ve zavallı biri gibi görünmeyi istemiyordu.