Chanyeol gözlerini Baekhyun'a çevirdi ve gırtlaktan gelen bir sesle, "Bütün gün bu halinle, bana nasıl işkence ettiğini biliyor musun?" diye sordu.
Baekhyun başını salladı. Chanyeol elini uzatıp köprücük kemiği
üzerindeki gömleğini okşamaya başladı. Baekhyun'un nefesi
kesilmiş, meme uçları sertleşerek gömleğinin kumaşına dayanmıştı. Elleri ter içinde kalmıştı."Bu halin sınırlarımı iyice zorladı. Bunu beni baştan çıkarmak, kışkırtmak için özellikle giydin, değil mi? Ama sana bir şey söyleyeyim mi? Sen bana inat yapmak için bu şekilde giyindin ama ben seni böyle daha çok beğendim kocacığım."
Chanyeol'ün parmaklarının boynunda gezinmesi ve söyledikleri Baekhyun'u sersemletmiş ve büyülemişti. Zorlukla konuşarak, "Chanyeol..." diyebildi
Chanyeol simsiyah gözlerini yeşil gözlerinin derinliklerine dikti.
"Seks, Baekhyun. Şimdi güzel eşimle sevişmek istiyorum." Chanyeol kocasına baktı, daracık takımı bütün vücudunu ortaya çıkarmıştı. Baekhyun bir an için onun, kıyafetlerini yırtarak çıkardığını hayal etti. İşin ilginç yanı onun da Chanyeol ile sevişmek istemesiydi. Bu
noktaya bu kadar çabuk nasıl gelmişti? Ve biliyordu ki, şu anda bir seçim yapmak zorunda kalsa, gitmeyi değil kalmayı seçerdi. İçinde yalnızca onun söndürebileceği bir yangın
vardı. Bu kez biraz fazla ileri gittiğinin de farkındaydı. Chanyeol'ün pek de kibar bir anında olmadığı aşikardı. Bu da ona heyecan veriyordu ama gerçeği söylemek zorundaydı.
Titrek bir sesle, "Chanyeol, bekle. Sana söylemem gereken bir şey var," dedi.Artık oyun oynama zamanı geçmişti. Karşısında istekli bir adam vardı ve Baekhyun onun bütün gün boyunca
nasıl arzu dolu olduğunu fark etmişti. Chanyeol Baekhyun'u yatağa atmaya
hazırdı. O da buna dünden razıydı ama yapamazdı. Böyle olamazdı. Hiç tecrübesi yoktu."Tamam, Baekhyun. Tanrım. Seni dinliyorum."
Baekhyun'un korkusu arzusunu daha da körüklüyordu. "Diyeceğim şu ki, ben sana dürüst davranmadım."
Chanyeol bir süre sessiz kaldıktan sonra garip bir biçimde gülümsedi. "Dürüst mü? Hayatım, sen dürüstlükten ne anlarsın?"
Bu adam kendisinden nefret ediyordu. Yalnızca işlerini büyütmek ve güç kazanmak için Baekhyun ile evleniyordu. Baekhyun'da onun karşısında, ilk gecesini yaşayan bir bakir gibi titriyordu. 'Belki de bakir olduğun için' dedi içinden bir ses.
Chanyeol belinden kavrayarak Baekhyun'un bedenini ateş gibi yanan, sertleşmiş bedenine yapıştırdı.
"Güzelim, şu anda neler hissettiğini anlıyorum. Ahlaksız, şımarık ve küçük bir yalancısın, istediğini elde etmek için her şeyi deniyorsun. Ama kabul et artık, bu raundu ben
kazandım. Ödülümü almak için de sabırsızlanıyorum," Sonra ağzını Baekhyun'un dudaklarına öyle bir yapıştırdı ki, Baekhyun bütün hücrelerinin eridiğini sandı. Beyni ona yavaş gitmesini söylerken, bedeninin her parçası ona aldırmadan yanıyordu. Ne zaman ki Chanyeol'ün gömleğinin düğmelerini çözmeye başladığını hissetti, işte o anda aklı başına geldi. Başını geri çekti ve ellerini onun göğsüne dayadı. "Hayır."Chanyeol ona bakakaldı. Gömleği çıkarmaya hazırlanan parmaklar durdu.
"Durmalıyız, durmalısın."
Dudakları şişmişti. Derin bir nefes
alıp devam etti. "Çünkü ben bu işi daha önce hiç yapmadım. Bakirim..."Chanyeol inanmayan bir ifadeyle ona baktı. Sonra yüzüne başka ifadeler doluştu. Alay, hor görme, küçümseme
ve iğrenme. O da geri çekildi.
Asağılanmanın verdiği sıkıntıyla Baekhyun'un tüyleri diken diken oldu. "Chanyeol, bekle. Ben-"Chanyeol elini kaldırıp onu susturdu. "Lanet olsun! Dinlemek istemiyorum Baekhyun. Şimdi de bu yalanı kullanıyorsun. Senin oyunlarından ve yalanlarından bıktım. Şimdi istediğin gibi yatağına git ve ne yaparsan yap. Umrumda değil."
Sonra arkasını döndü ve dışarı çıkıp kapıyı kapattı.Baekhyun bir süre kapıya baktı ve titremeye başladı. Yerde duran ceketi sanki kendisiyle alay ediyordu.
Beyni yorulmuş, şoka girmiş ve duygu selinde boğulmak üzereydi. Ne yaptığının farkında bile olmadan ayağındaki ayakkabıları fırlatıp attı. Kıyafetlerini çıkarıp attı. Yatağa girip kuş tüyü yorganı kafasına çekti ve uyudu.Sabah uyandığında nerede olduğunu anlaması uzun sürdü. Bu yumuşacık yatakta iç çamaşırlarıyla ne arıyordu? Sonra gözlerini açıp da odada şöyle bir gezdirince, her şey yavaş yavaş beyninde canlanmaya başladı.
Dirseklerinin üzerinde doğrulup etrafa baktı. Perdelerin açık olduğunu fark edince yorganla üzerini örttü. Gün ışığı gözlerini kamaştirdi. Banyo kapısının arkasında bir sabahlık asılıydı. Yüzünü yıkadıktan sonra sabahlığı üzerine geçirdi. Odanın önündeki balkona çıktı. Gördüğü manzara nefesini kesti. İnisli çıkışlı yemyeşil tepeler bir zamanlar evim dediği irlanda'yı hatırlatıyordu.
Aniden bir ses duydu. Kendisini uyandıran bu ses olmalıydı. Evin arkasından havalanan bir helikopteri gördü. Az sonra helikopter ufukta kaybolup küçük bir nokta halini aldı. İçinde kim olduğunu görememişti, herhalde pilot helikopteri Roma'ya geri götürüyor olmalıydı. Bir anda aklına Chanyeol geldi. Dün gece kendisine çok kızmıştı kuskusuz.Zaten bütün gün tam bir karabasan gibi geçmişti. Gerçek miydi, rüya mıydı hatırlamıyordu. Sonra
parmağındaki yüzüğe baktı. Evet, evet, gerçekti. Tanıkların önünde ona evet demişti. O anda yaşadığı şaşkınlığı hala unutmuş değildi.
Az sonra onunla karşılaşacağını düşünerek odaya geri döndü. Eşyalarının hepsi askılara asılmış, çekmecelere yerleştirilmişti. Hiç görmediği son moda giysiler gözüne
çarptı. Hızlı bir duş aldıktan sonra üzerine eski kot pantolonunu ve en sevdiği tişörtünü geçirdi. Eğer Chanyeol bunlardan hoşlanmazsa, buna alışmak zorundaydı. Çünkü gerçek Baekhyun buydu.Merdivenlerden aşağı inerken içine bir kuşku düştü. Acaba Chanyeol gitmiş miydi?
Jihyo'ya rastladı. Yaşlı kadın biraz endişeli görünüyordu. Aceleyle konuşuyor, elleriyle birtakım işaretler yapıyordu. Sanki uçan bir kuşu tarif eder gibiydi. Helikopterle giden Chanyeol'dü. Baekhyun'u burada yalnız bırakmıştı.Bir an için nefes alamadı. Yaşlı kadın koluna girdi, hala italyanca bir şeyler söyleniyordu. Baekhyun'u terasa çıkardı, hazır bekleyen kahvaltı masasına oturttu. Kadın şikayet edip duruyordu ama Baekhyun onu duymuyor, olanları anlamaya çalışıyordu.
Bir robot gibi kahvaltısını
yaptı, kahvesini içti. Yerini bile bilmediği bir villada, tek kelime italyanca bilmeden ve Chanyeol'ün neden kendisini bırakıp gittiğini
anlamadan, öylece kalakalmıştı.Jihyo'ya Chanyeol'ün herhangi bir not bırakıp bırakmadığını sordu. Kadın başını salladı, anlamadığı belliydi. Özür dilemek istermiş gibi mahcup bir biçimde gülümsedi ve yeni bazı
işaretlerle sözde kocasının geri döneceğini anlatmaya çalıştı.Kadın gittikten sonra Baekhyun, Chanyeol'ün çalışma odasını kontrol etmeye karar verdi. Belki de oraya bir not bırakmış olabilirdi ama hiçbir şey bulamadı. Chanyeol'ün koltuğuna oturdu. Herhalde buraya kadardı.
Adamı öylesine canından bezdirmişti ki, çekip gitmişti. Peki, neden içinde bir sevinç ya da zafer duygusu yoktu? Yoksa çocukluğunda yaşadıklarını tekrar mı yaşayacaktı?Acele bir işi çıktığına, dönüşünde bir açıklaması olduğuna inandırdı kendisini. Ayağa kalkıp villayı dolaşmaya karar verdi. Bir saat kadar etrafta dolanıp da hiç kimseyi
göremeyince paniğe kapıldı. Jihyo'da ortada yoktu. Chanyeol'e telefon açmak bile aklına gelmedi. Chanyeol ona telefon numaralarının olduğu kartı vermişti ama şimdi nereden bulacaktı? Hem bulsa ne olurdu,
telefonunun şarjı bitmişti. Şarj aletini bulmak daha da zordu. Perugia'nın güneyinde bir yerlerde, bu muazzam villada tek başınaydı.Gün ilerleyip de Chanyeol'den hiçbir haber çıkmayınca Baekhyun artık italya'da değildi. Yirmi üç yaşında
da değildi. Geçmişe, çocukluğuna dönmüştü ve bu dünyada kimsenin onu umursadığı, nerede olduğunu ve ne yaptığını merak eden bir tanrının kulu yoktu. Yıllardır acıyla ördüğü duvarlar bir bir yıkılmaya başladı.
Güya bunu tekrar yaşamayacağına yemin etmişti. Ama çok yanılmıştı.