Baekhyun uyandığında sanki bu anı daha önce yaşadığını hissetti. Sonra kulakları tırmalayan sesi duydu. Telaşla gözlerini açtı ve kendini yatakta çırılçıplak uzanmış buldu.
Chanyeol'ün dün kendisini odaya sürükleyişini ve ne kadar
acımasızca seviştiğini hatırladı. Öyle ki Baekhyun birkaç kez inleyerek yavaş olması için yalvarmıştı.
Sonunda uyuyakalmışlardı. Ses giderek artıyordu.
Helikopter.
Buz gibi oldu. Hayır, ona bunu tekrar
yapmış olamazdı.
Yataktan çıkıp üzerine bir şeyler geçirdi. Merdivenlerden koşar adımlarla indi ve evin önüne çıktığında helikopterin havalandığını gördü.İçinde iki kişi vardı, biri tabii ki kocasıydı. Baekhyun bir an için paniğe kapıldı. Acaba kötü bir şey mi olmuştu?
Chanyeol aşağı bakmadı, bakışları helikopterin gideceği yöne
kilitlenmişti. Helikopter sola kıvrıldı, sonra da çiftliğin sınırlarını terk ederek ufka doğru ilerledi. Gitmişti işte. Tıpkı daha önce olduğu gibi, gitmişti. Hem de bir hoşça kal bile demeden. Ama bu seferki çok farklıydı, Baekhyun onu kızdırmamıştı ki.Suratını asarak, belki bir not bırakmış olabilir ümidiyle Chanyeol'ün çalışma odasına girdi. Ama hiçbir şey yoktu.
Sonra aklına, yatakta yanlıs bir şey yapmış olabileceği geldi fakat öyle bir şey de olmamıştı. Aşağıdan gelen sesleri işitince bu kez durumun geçen
seferki kadar moral bozucu olmadığını düşündü. En azından
evin içinde başka insanlar vardı.Saatler geçiyor ama Chanyeol'den en ufak bir ses çıkmıyordu. Nereye gitmiş olabilirdi? Umutları giderek un
ufak oluyor, ona olan güveni sarsılıyordu. Jihyo' yemeğini verirken yaşlı kadına gülümseyerek bakıyor, öğrendiği bir iki kelimeyi cesurca kullanmaya çalışıyordu. Yine de kendini bir aptal gibi hissediyordu. Son birkaç gündür kendini kandırmış, hayatın bu villada başlayıp burada biteceğine inandırmıştı. Gerçek dünyanın kendisine zarar vermeyeceğini ve bunun bir hayal olduğunu hatırlatmayacağını düşünmüştü.
Chanyeol onu baştan çıkarmış, kandırmış ve eşi olarak mutlu olacağına inanmasını sağlamıştı.Gece yaklaşmış, Chanyeol'den hala bir haber çıkmamıştı. Neden çıkacaktı ki? Kocasıyla yeterince zaman geçirdiğini
düşünmüştü herhalde. Artık ortalarda dolanmanın bir anlamı yoktu. Gün boyunca içinden gelen onu arama baskısına göğüs germiş, Chanyeol'ün her şeyi açıklayacağını ummustu. Yine o bilindik duygular yüreğini yakmaya başlamıştı. Güçsüzdü ve
kimse tarafından değer verilmiyordu.
Ama artık çaresiz değildi.Jihyo yatağına gitmeden önce onu çağırdı ve ertesi sabah Roma treninin kaçta olduğunu sordu. Chanyeol'ün kendisini böyle bir hayata mahkûm etmesine izin vermeyecekti. Evinde oturup onun yolunu gözleyerek
hayatını geçirmeye niyeti yoktu.
Sıcak duşun altına girip hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları akan sıcak suya karışıyordu. Duygularının bu biçimde dışa vurmasına kendi de şaşırmıştı. Suyu kapattı ve banyodan çıktı. Göğsündeki sızı devam ediyordu. Aynada kendisine baktı ve şişmiş gözlerini gördü. Aslında
Montefalco’dan beri kabul etmeye yanaşmadığı gerçeği kabul etmesinin zamanının geldiğini düşündü.Hiç ummadığı, dünyanın en kötü şeyi başına gelmişti. Kocasına aşık olmuştu. Kendisini asla sevmeyecek bir adama aşık olmuĢtu. Bu günkü davranışı bunun en açık kanıtı değil
miydi? Bütün olup bitenlerden sonra öğrendiği tek şey vardı. O simsiyah gözleri gördüğü andan beri yıllardır içinde sabırla ördüğü duvarlar yerle bir olmuştu. Ve Chanyeol onunla hep oynamıştı. Kendi gücünü göstermişti. İstediğini elde etmek için Baekhyun'un arzularını acımasızca bertaraf etmişti.Hırsının sınırı yoktu. Bir hafta boyunca onu bedeni ve çekiciliğiyle zirveye taşımış, sonra yüksekten yere bırakmıştı. Baekhyun aynadaki aşk acısı çeken yüze baktı ve
umutsuzluğa kapıldı. Gerçekten bu kadar acınacak hale düşmüş olabilir miydi? Kendisine asla ümit vermeyen bir adama tutulmuştu. Onu suçlayabilir miydi? Hayır.
Chanyeol ona hep dürüst davranmıştı. Suçlanacak bir kişi varsa o da
kendisiydi. Ama ne yapacağını biliyordu. Bu oyuna son vermenin
zamanı gelmişti. Eğer bu uğurda duygularını ve aşkını öldürmesi gerekirse, onu da yapacak ve yoluna devam edecekti. Çünkü hiçbir sey, hayat boyu karşılıksız bir aşkı
yaşamaya değmezdi.