Bavulunu kapatırken Baekhyun hala tir tir titriyordu. Chanyeol eşyanı topla dediğinde başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yine aynı acıyı tadıyordu, yine bir sevdiği
tarafından terk ediliyordu. Yüreği sızlıyordu. Sanki ince bir bıçakla bedeni parçalara bölünüyor, her yanı kanlar içinde kalıyordu.
Saçları hala ıslak bir durumda yatağın kenarına oturdu. Ona ne oluyordu? Chanyeol ne zaman onu bu kadar üzecek güce erişmisti? Ne zamandan beri özgürlüğüne sırtını dönmek istiyordu?
Chanyeol boşanmadan söz etmese bile, Baekhyun'un yoluna tek başına devam etmesine izin veriyordu.
Çaresizce gözlerini yumdu ama bu da işe yaramadı, daha kötü oldu.Chanyeol haklı olabilir miydi? Baekhyun hala yetişkin bir adam
olamamış mıydı? Hala inatla o isyankar tavrını korumak istediğini göstermek mi istiyordu?
Kendisini gerçekten gönderiyor muydu? Hayır, dedi içinden. Baekhyun'a seçim yapma şansı veriyordu. Kendi ayakları üzerinde durmasını ve ne istediğini açıkça
belirtmesini istiyordu. Sarsak ve kendine güvensiz bir halde ayağa kalktı. Aşağı inerken içinde Chanyeol'ün kapıyı kilitlemiş olabileceğine dair küçük bir umut vardı. Belki de blöfünü görmüştü.
Ne var ki o aşağıda hazır bir halde, elinde anahtarlarla onu bekliyordu.Baekhyun yanına geldiğinde
çantasını elinden aldı ve hiç konuşmadan kapıya yöneldi. Baekhyun arabanın yanına kadar arkasından gitti. Chanyeol anahtarları ona fırlattı, Baekhyun ani bir refleksle havada yakaladı. "Sana söylemiştim Baekhyun. Ben zorba değilim."
" Yolun sağ tarafında araba kullanmaya alışmalısın. Bu arada cipi de tanırsın."Baekhyun cipe bindi. Karnında kelebekler uçuşuyordu. Chanyeol
tıpkı bir yabancı gibi davranıyordu. Kibar ve mesafeli bir yabancı...
Dikkatli bir biçimde villanın bahçesinden çıkıp ana yola
girdi, sağdan kullanmaya alışmaya başlamıştı. Chanyeol ona büyük bir tur attırıp çiftlik arazisini gösterdi, Baekhyun ancak o zaman çiftliğin ne kadar devasa olduğunu anladı.
Sonra Chanyeol yolu tarif etti ve on beş dakika sonra küçük ve sakin bir kasabaya geldiler. "Temel ihtiyaçların için en yakın kasaba burası," dedi
Chanyeol.
" Ayrıca tren istasyonu da var. Buraya park edebilirsin." Emniyet kemerini çözüp ona döndü. "Adamlarım benim arabalarımdan birini önceden buraya getirdiler. Ben ona binip eve döneceğim."
Önce kolundaki saate, sonra Baekhyun'a baktı. Yüzünde hiç
anlaşılmaz bir ifade vardı. "İki saat sonra Roma'ya giden bir tren var. Seni burada bırakıyorum. Ne yapacağına sen karar ver. Ya benimle sadece kağıt üzerinde eş olarak kalırsın, ya da beni istediğini kabul edip hayatını benimle
geçirirsin."Baekhyun ne yapacağını bilmez bir halde ona baktı. Artık sahtekarlık yoktu, oyunlar bitmişti. Her şey bu kadar açıktı. Chanyeol uzanıp eliyle çenesini tuttu ve Baekhyun tüylerinin
ürperdiğini hissetti, Chanyeol başını uzatıp onu öpecekmiş gibi yapti ama az bir mesafe kaldığında durdu. Baekhyun'un dudakları titriyordu, adeta öpmesi için yalvarıyordu. Chanyeol simsiyah gözlerini
gözlerinin içine dikerek, "Seni istiyorum Baek, kalmanı istiyorum. Ama yalvaracak da değilim."
Sonra elini çekti, arabadan inip kapıyı kapattı.Baekhyun arkasından bakakaldı. Küçük, spor bir arabaya girdiğini
gördü. Chanyeol arabayı çalıştırdı, onun tarafına bakmadan gazlayıp gitti. Bu kez villada hissettiğinden çok daha büyük bir yalnızlık
hissetti. Cipin içinde öylece, şaşkınlık içinde ne kadar kaldığını bilmiyordu. Sonunda inip yakındaki bir kafeye girdi ve bir kahve söyledi. Kasabaya bir sürü insan geliyordu. Büyük çoğunluğu tren için geliyor olmalıydı. Bazıları arabalardan inip ellerinde çantalarıyla kafeye gelip oturdular.Kendisini bu seçime zorladığı için Chanyeol'e lanet etti. Ama onun haklı olduğunu düşününce kendisine de lanet etti. Onu daha ilk gördüğü andan beri ters davranıyor, aşırı tepkiler veriyordu. Baekhyun kendi davranışlarının ne kadar
kusurlu olduğunu çok geç anlamıştı. Her şeyi berbat etmişti. Keşke onu, içinde babasının olmadığı, başka şartlarda tanısaydı.
Evet, onları bu duruma düşüren şartlardan nefret ediyordu ama adamdan nefret etmiyordu. İçindeki duvarları yıkan ilk kişi olmuştu, hem de kendini hiç zorlamadan.Ve o adam, Baekhyun'un hayatında dürüst ve açık davrandığı
ilk ve tek insandı. Baekhyun kendi amacını çoktan unutmuştu. Şimdi aklı
Chanyeol'den başka bir şeye odaklanamıyordu. Tren istasyona yanaştı, bekleyen insanlar hareketlendi. Ama yerinden kımıldamadı. Chanyeol ona, 'Kavga
etmekten hiç vazgeçmeyeceksin, değil mi?' dediğinde 'Nasıl yapacağımı bilmiyorum,' diye yanıt vermişti.
Kendisini son derece yorgun ve bitkin hissediyordu. Bu kavgayı çok uzun zamandan beri veriyordu. Birazcık sevgi ve ilgi için yıllardır savaşıyordu.Şimdi böylesi bir duruma düşmüştü, kafasında çok açık ve belirgin olan bazı şeyler aniden puslu bir görünüşe bürünmüştü. Hedefin tam ortasında Park Chanyeol vardı ve yaktığı ateş içini dağlıyordu. Dün gece ona bekaretinden çok daha fazlasını vermişti. Ona güvenmişti. Okuldaki çocukların çaldığı masumiyetini tamir ettiğini sanmıştı. İçinde zayıf bir alev parladı. Belki de bu evlilik çıkmaz bir
sokak değildi. Ya da özgürlüğünün sonu...
Belki de Chanyeolonun yeni bir şansı ne kadar istediğini görebilirdi.Trenin hareket düdüğü çaldı ve Baekhyun sanki biri kendini
çimdiklemiş gibi sarsıldı. Buraya kadardı. Trene yetişip kavgasına devam edebilirdi. Ya da villaya dönüp Chanyeol ve kendisiyle yüzleşirdi. Tren gardan çıkarken içinden bir ses kendisiyle alay etti. 'Chanyeol'ü
gördüğün andan beri başka seçeneğin olmadığını bilmiyor musun?'+
Chanyeol çalışma odasının penceresinden yaklaşmakta olan
toz bulutunu görünce bedeninde taşıdığı tüm gerginlik aniden
kayboldu. Tren on beş dakika önce kalkmış olmalıydı. Chanyeol bir ara helikopteri çağırıp Roma'ya gitmeyi ve Baekhyun'u tren istasyonunda karşılamayı bile düşünmüĢtü.
Baekhyun'a gitme şansını vererek tam bir kumar oynamıştı. Ama o ısrarla bunu istemediğini söyleyince yapacak bir şeyi kalmamıştı. Baekhyun'un babası gibi despotça davranmak ona
yakışmazdı. O zaman ondan farkı kalmazdı.Baekhyun bu evliliğe zorla sürüklenmiş, kendisine bir manevra alanı bırakılmamıştı. Chanyeol, ona özgürlüğünü sunarken bile, Baekhyun'un kendi isteğiyle kalacağını ummuştu. Gerçek Byun Baekhyun hayal ettiğinden çok daha
gizemli çıkmıştı. Her an yeni bir şeyler ortaya atıyordu, tıpkı bir bukalemun gibiydi. Chanyeol bir şeyden emindi. Babasının ofisinde onun resmini ilk gördüğünde kendisine tatlı bir eş olacağını düşünmüştü ama Baekhyun onu daha birinci günden cezalandırmaya
başlamıştı. Chanyeol bunu hak ettiğine de inanıyordu ama şu anda bir seçim yapmak zorunda kalsa onun gidişine engel olurdu.Bir anda Cip biraz daha yaklaştı. Chanyeol onun kızıl saçlarını
seçebiliyordu. Baekhyun arabayı evin önüne park ederken Chanyeol biraz önce geri gelen sakinliğinin tekrar
kaybolduğunu hissetti. Yeniden gerilmişti. Çalışma odasından çıkıp onu karşılamaya gitti. Kapı girişinde durup onu bekledi. Etkilenmemiş
görünmeye çabalıyordu. Baekhyun merdivenleri tırmandıktan sonra dikkatle ona baktı. Chanyeol çantalarını aldı ve sakin bir sesle, "Jihyo bir şeyler hazırladı, karnın aç mı?" diye sordu.Baekhyun, acınacak bir halde yanıt verdi. "Açlıktan ölüyorum."
Chanyeol ona elini uzattı ama Baekhyun elini vermeden önce, "Bu
sabah bana bir şey söyleyecektin, neydi o?" diye sordu.Chanyeol bir süre geriye dönüp düşündü, sonra hatırladı. Ona
nazikçe, fiziksel yakınlığın duygusal yakınlıkla bir tutulamayacağını söyleyecekti. Ama eşi onu öyle bir ikna etmişti ki bunu söylemesine gerek kalmamıştı. "Önemli bir şey değildi. "Baekhyun uzun bir süre gözlerine baktıktan sonra onun elini tuttu, Chanyeol parmaklarını parmaklarına doladı. İçinde filizlenen bir rahatlama duygusunun varlığıyla Baekhyun'u
verandaya çıkardı. Kahya etraflarında fır dönüyor, birbirinden nefis yemekleri servis ediyordu. Chanyeol havadan sudan bir sohbet başlattı. Ne sabahki çalkantılı olaylardan, ne de
Baekhyun'un dönüşünün öneminden tek bir söz bile etmedi.Will every thing be alright diye yeni fik yayınlandı. Bekliyorum herkesi