" Kuğu gibisin " derdi. " Tıpkı bir kuğu gibi zarif ve kıvrak."
🦢
_________Soğuk zeminden kalkıp biraz da olsa kendimi rahatlatmak için banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Kaç kez aynada kendiyle göz göze geldiğini düşündüm, belki de her göz göze gelişinde kendinden nefret etmeye devam etmişti. Belki de her gözlerine baktığında, gözlerinin etrafında oluşan halkalar bir tık daha boynuna dolanmıştı ve sonunu getirmişti. Derin bir nefes alıp daha fazla düşünmek istemediğimden banyodan çıktım. Jihoon'un dediğini yapıp mutfağa yöneldim ve bir bardak kahve yaptım kendime. İyi hissettirmeyecekti biliyordum ama soğuktan uyuşan ellerimi ısıtırdı en azından. Sıcak kahvemi yudumlarken, günlerdir hüzünlerime ve gözyaşlarıma eşlik eden soğuk zemine tekrardan oturdum. Defteri yerden alıp, kaldığım yerden okumaya devam ettim.
"Bir gün, bir gece vakti ya da öğlen vakti hiç fark etmez. Yolda yürürken, gülerken, odanda otururken, yemek yerken, müzik dinlerken yapayalnız olduğunu hatırladığında bütün dengen alt üst oluyormuş. Kendini yalnız sanıyorsun ama asla yalnız kalmadıkça yalnız olmanın ne demek olduğunu anlayamıyorsun. Hele ki her şeyi beraber yaptığın biri varsa yanında. Nasıl bir his biliyor musun ? Uçurumdan düşmüş gibi hissediyorsun, hissediyorsun ama asla zeminle buluşmuyorsun. Zamansız rüzgarlarla bir o tarafa bir tarafa sürüklenip duruyorsun. Olacak iş mi bu kendine gel artık desen de benliğine, yüreğin hep bir eksiklik hissediyor. Gitmenin bir tanımı olmadı hiç sözlüğümde zira gitmeyi bir tek kelimeye, cümleye, sayfaya sığdıramazdım zaten. Birisi gidince, -bu bir eşya olabilir, hayvan ya da sevdiğiniz herhangi bir şey olabilir- zaman geçtikçe aramaya başlarsınız çünkü artık yanınızda olmamasının verdiği acı yüreğinize hüküm eder. Kaybettiğinizi tamamen kabul ettiğinizde o artık kaybolmuş sınıfına girmez zira kaybolan şeyi bulabilirsiniz lakin küllerinin bile hangi rüzgarlarda savrulduğunu, nerde nefes aldığını, hangi evrene gittiğini bilmediğiniz şeyi kaybolmuş sınıfına koyamazsınız. Zaman geçtikçe alışırsınız ya da alıştığınızı sanarsanız ama aniden önünüze en sevdiği kitap, en sevdiği müzik, en sevdiği kıyafet ya da bir parça eşyası çıkar; başladığınız yere geri dönerseniz, tek farkı çok daha fazla acıtması olur. Hep "Ne zaman unutacaksın ?" diyorum kendime ve bunu her sorduğumda yeniden hatırlıyorum.
Terk edilmek.
Üzülmek.
Özlemek.
Yorulmak.
Unutmak.
Bir parça eşyaya rast gelmek.
Üzülmek.
Ve tekrar özlemek.
İşte özlemek en acı verici olanıdır. Bir daha geri gelmeyeceğini, bir daha hiç göremeyeceğini bilmektir zira özlemek de görememenin yorgunluğu değil midir zaten ?
Şimdi kahvenden bir yudum alırken dandik televizyonuma - daha önce hiç izlemediğim o televizyona - yerdeki CD'lerden ilkini tak."Okuyan kişinin kahve yapacağını ve okurken içeceğini bilmesi bile tüylerimi ürpertmişti. Yerde dağınık şekilde duran CD'leri karıştırıp üstünde 1 yazanı televizyona taktım. Ne ile karşılaşacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Kötü bir şey olmamasını umarak düğmeye bastım.
" Çekiyor mu şimdi ?"
Ekranda daha önce fotoğrafta gördüğüm çocuk belirdi bir anda.
" Evet çekiyor gel hadi."
Akvaryumdalardı. Zira etrafta mavilerden ve onlardan başka kimse yoktu. Bir anda dans etmeye başladılar. Mavilerin arasında, Jihoon ve küçüğü dans ediyordu.
" Yine kaçırıyorsun ritmi. "
" Hiçbir zaman senin kadar iyi olamayacağımı biliyorsun ama yine de vazgeçmiyorsun."
" Çünkü dans ediş şeklini seviyorum."
" Peki neden burada ? "
" Çünkü mavi gibisin. Deniz gibi, gökyüzü gibi. Baktıkça nefes aldığımı hissediyorum."
Küçük olan dans etmeyi bırakıp Jihoon'a yaklaştı.
" Her seferinde beni kendine hayran bırakıyorsun. Nasıl başarıyorsunuz bunu bayım ?"
" Güzelliğiniz karşısında nutkum tutulunca, kalemim beliriveriyor bir anda elimde, yani elleriniz. Bütün şiirlerimin kalemi sizsiniz. Ondan olsa gerek."
" Şarkı da mırıldanır mısınız benim için biraz bayım ?"
" Hiçbir şarkı kıyaslanamaz sizin ve anın güzelliğiyle lâkin sizi kırmamak için mırıldanayım biraz."Jihoon kısık sesle şarkıyı mırıldanmaya başladı. Sesi çok gelmese de tüylerimi ürpertmişti bile. Çok geçmeden yavaşça uzanıp dudaklarını birleştirdi küçük olan ve video orada kapandı.
O an Jihoon'un yürek sancısını yüreğimin en derinlerinde hissettim. Ne kadar dayanabilmişti bu yalnızlığın içinde ? Nasıl bir çare aramıştı dindirmek için ? Çare aramış mıydı yoksa kaçmaya mı çalışmıştı ? Kime koşarsın ki canın yandığında ? En sevdiğine mi yoksa seni en çok sevene mi ? Kim alırdı ki seni kapısından içeri ? Jihoon'u da küçüğünden başka kimse almadığı için tekrardan küçüğünün kapısını çalmıştı ve küçüğü onu her zamanki gibi şefkatle karşılamıştı...__________
🍃
Umarım sıkılmadan ve müziklerle - önerdiğim ve kendi açtığınız herhangi bir müzik- okuyorsunuzdur ve Jihoon'un yürek sancısını en az Yoshi kadar sizde hissedebiliyorsunuzdur....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bundan Böyle Denizler Sarsın Seni.
Hayran KurguYardılar göğüscüğünü, içinden alev almış ayçiçek tarlaları çıktı. Neden alev aldığını sormadılar, çünkü alevlerin sebebi oldular. 🌻