2. BÖLÜM

1.1K 68 20
                                    

Keyifli okumalar!

-... ---. .-.. ..-- -- / -... .- .--.. ..

Güven'in leşinden yaklaşık olarak 7 km uzaktaydım. Büyük ihtimalle it soyluları başına toplanmışlardı bile. Henüz Kenan Albay'la irtibata da geçmemiştim. Sadece sınırı geçmekle ilgileniyordum.

Beynim işlevini yitirmiş gibiydi. Attığım her adımda Güven'in sikik sesi kulaklarıma çarpıyordu.

"Sus artık sus! Yeter şerefsiz."

Hafif çukurda kalan ağacın altına geçip çöktüm ve kafamı ellerimin arasına alıp sıkıştırdım. Başım ağrımaya başlamıştı. Derin bir nefes aldım ve Güven'i o halde bırakmadan önce yanıma aldığım askeri çantayı açtım. Burada üstümü değiştirip bir şeyler yiyebilirdim. Hızlı olmalıydım. Peşimde birileri olabilirdi.

Çantayı açıp kamuflaj pantolonu çıkardım. İçeriye sızmadan önce sırt çantamı ve silahımı Güven piçine vermiştim. Herşeyden habersiz yanıma getirerek de bana ölmeden önce bir iyilik yapmıştı.

Kamuflajın üstünü de giyip montumu da üstüme geçirdim. Kafama da operasyon kaskını taktım.

Parmak uçlarım üşümeye başlamıştı. Aldığım nefes soğuk havanın etkisiyle genzimi yakıyordu. Avuçlarımı birkaç kez birbirine sürttüm. Mola vermişken Kenan Albay'la iletişime geçebilirdim.

Uydu telsizini açtım. Soğuktan uyuşan parmak uçlarımla karargahı aradım.

"Ankara *** Hareket Merkezi. Şuan TSK kodları içerisindesiniz. Bu bir yasa-"

Telsizden konuşan askerin uyarısını keserek bağırdım.

"Yüzbaşı Ezgi Börteçen. Hemen Albay Kenan Oktay'ı bağla!"

"Emredersiniz komutanım. "

Kararan hava ve hızlıca düşen hava sıcaklığı artık vücudumu titretmeye başlamıştı. Çantanın küçük gözünde duran çikolatalardan birini açtım. Albay hatta gelene kadar mideye indirirdim. Isınmam için vücuduma enerji de verirdi.

"Albay Kenan Oktay. Ezgi? Durum nedir?"

Çikolatanın ağzımda kalan son lokmasını da yuttum. Boğazımdan aşağıya zorla inen çikolatanın ardın bir de yumru oturdu boğazıma. Üç saat önce yaşadığım şeyleri tekrar yaşıyormuşum gibi hissediyordum. Vücudum yanmaya başladı. Sırtım soğuk soğuk terliyordu.

"Komutanım... Sevkiyatı yapamadılar. "

"Güzel." Sesi nötrdü. Sevinmiş gibi değildi. Sevinmesi gerekirdi çünkü istedikleri olmamıştı.

"Komutanım yalnız..." Dilim söylemeye varmıyordu.

"Söyle yüzbaşım." Sesi az önceye göre daha canlı gelmişti. Sanki duymak istediği başka bir şey vardı.

"Komutanım içimizde hain var. Vardı. Güven Topal."

Söylediklerim bana o kadar yabancı geliyordu ki yaşadığım halde, acıyı en derinde hissettiğim halde sanki rüyadaymışım gibiydi. Kenan Albay bir kaç küfür mırıldandı.

"Gerçekmiş demek ha?"

Albay biliyor muydu? Neden bana da söylememişti? Hayır, ben yanlış anlamışımdır.

"Anlaşılmadı komutanım."

"Anlaşılacak bir şey yok Ezgi. İstihbarattan haber geldi. Şüphelerimiz vardı. Ancak yanlışlık olduğunu düşünüyorduk. Görev, yem görevdi. Detayları Ankara'ya dönünce anlatacağım. Güven'in suçu belli artık. Onu buraya getir."

MÜTENAHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin