8. BÖLÜM

1K 79 27
                                    

Kim bilir kaç dakikadır telefon kulağımda öylece bekliyordum, bilmiyorum. Zaten öyle beklediğimi de telefon kulağımdan alındığında fark ettim.

"Muzaffer, ben ne yaptım?" Diye fısıldadım. Cevap vermeden tekrar sordum.

"Neden yaptım? Nasıl yaptım? Hiç mi düşünmedim?" Fısıldamaya devam ediyordum.

"Söylesene Muzaffer!" Bağırdım. Sanki bağırışım Güven'i geri getirecekmiş gibi bağırdım.

"Sayıp, sövsene bana. Sen de sorsana Muzaffer!" Muzaffere doğru adımlayıp yakasına yapıştım.

"Ha abi? Kızsana bana. Ben yeterince kızamıyorum kendime." Muzaffer, Cengiz Albay'la konuştuklarımızı net olarak duymamıştı ama anlamıştı. Kardeşimi anlamadan, dinlemeden nasıl öldürdüğümü anlamıştı.

"Ezgi. Bak, iyi değilsin. Hadi yatağa geç. Yarana baksınlar tekrar hadi abim. " Hızla kafamı salladım.

"Hayır! Ankara'ya gideceğiz!" Koltukta oturan ve ne olduğunu anlamaya çalışan Turan Bey'e döndüm.

"Bana son bir iyilik yapın Turan Bey." Turan Bey hızla kafasını salladı.

-İKİ SAAT SONRA KONAKTA-

"Şimdiye kadar yaptığınız her şey için teşekkür ederim hakkınızı helal edin." Turan Bey'den gitmeden önce helallik almak istemiştim.

"Helal olsun kızım." Dedi durgunca Turan Bey.

Yaklaşık iki saat önce hastaneden çıkıp konağa gelmiştik. Kamuflajımı giyinip teçhizatlarımı almıştım. Şimdi de Muzaffer ile birlikte Ankara'ya gidecektik. Bunun için de Turan Bey'den son bir iyilik olarak bir araba istemiştim. Turan Bey de hemen arabalarından birini vermişti.

Ne kadar hızlı gidersek o kadar iyiydi. Cengiz komutanı tekrar arayıp benimle konuşmadığına dair sıkıca tembihlemiştim.

Arabanın yolcu koltuğuna geçtim. Muzaffer de şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı.

"Güven'in..." Başladığım cümlenin sonu getirmek içinden gelmiyordu.

"Cenazesini getirdiler mi?" Derin bir nefes alıp camdan dışarıya baktım. Ne Muzaffer'in ne de bir başka askerin yüzüne bakacak yüzüm yoktu.

Muzaffer sıkıntıyla bana bakıp nefesini bıraktı.

"Getirdiler. Normal bir mezarlıkta." İçime düşen korun boyutu arttı. İçim artık kan ağlıyordu. Ağzımdan bir hıçkırık koptu.

"Ben yaptım. Ben sebep oldum buna."

-12 SAAT SONRA ANKARA-

On iki saatin sonunda Ankara'ya girebilmiştik.

"Muzaffer, önce Güven'e..." Muzaffer başını sallayıp direksiyonu çevirdi. Mezarlık zaten yakındı bulunduğumuz yere. Önce gidip kardeşimden özür dilemeli ve ona söz vermeliydim.

Arabanın durmasıyla etrafıma baktım. Mezarlığa gelmiştik. Muzaffer arabadan inip kapımın olduğu tarafa ilerledi ve kapımı açtı.

"Bana Güven'i gösterir misin?" Başını sallayıp yavaşça önümde adımlamaya başladı.

Mezar taşı yeni yapıldığı belli olan bir mezarın önüne geldiğimizde başıyla mezarı işaret etti. Taşları yeni olduğu için henüz isim yeri boyanmamıştı ancak ismi mermere oyulmuştu.

Muzaffere bakıp mezara yaklaştım. Mardin'den beri cebimde tuttuğum tabancamın kurşununu cebimden çıkartıp Güven'in mezarının üstüne koydum..

MÜTENAHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin