10. BÖLÜM

107 10 8
                                    

Acımasızca geçip giden zamandan
geriye kalan sadece
yalnızlıklarımızdır...

Keyifli okumalar :)

(...)

Ezgi uyanalı saatler oluyordu. Canan doktor, hem görüş saati geçtiği, hem de Ezgi'nin bir süre dinlenmesi gerektiği için kimseyi görüşe almamıştı. Bu sebeple Muzaffer de timi biraz olsun dinlenmeleri için evlerine göndermişti, fakat ne kadar ısrar ettiyse de Emre'yi gönderememişti.

"Ne olacak şimdi abi?" Muzaffer, üç haftadır oturduğu koltukta oturmuş Ezgi'yi izlerken bir yandan da Emre'ye ne cevap vereceğini düşündü.

"Mahkemeden mahkemeye koşacak. Ne olacak ki başka? Açığa da alınır, maaşına da el konur." Dedi sıkıntıyla çenesini kaşırken.

"Suçsuz olduğu kanıtlanırsa?" Emre içindeki umut tohumlarını sesine de yansıtmıştı.

"Kanıtlansa ne fark eder? Ezgi eski Ezgi olabilecek mi?" Emre gerçeğin acısıyla başını eğdi. Muzaffer'in bu denli doğru konuşması canını sıkıyordu. İnsan psikolojisi o kadar garipti ki en ufak bir olayda aklına en olmadık hatıralar gelirdi. Ezgi komutanına da böyle olacaktı. Kim bilir, belki eline silahını aldığında, belki yemekhanede yemek yerken, belki de bahçede çayını içerken Güven'le birlikte silahlarını aldıkları, yemek yedikleri, çay içtikleri anlar gelecekti aklına.

"Bu insanlar, bu yaşadıklarını hak edecek ne yaptı?" Muzaffer yan gözle Emre'ye baktı.

"Bu da bizim sınavımız oğlum." Dedi Muzaffer baba edasıyla Emre'ye. Ardından sağ eliyle Emre'nin omzuna iki kere vurup kendine çekti.

"Şimdi, bizim omuz omuza verip birbirimize destek çıkmamız lazım. Ezgi'ye destek vermemiz lazım." Emre belli belirsiz kafasını sallayıp sol elini Muzaffer'in beline attı. Babasına sığınan yavru bir kuş gibiydi.

Hoş; Emre, Muzaffer'i hiç görmediği babasının yerine koyardı. Time geldiği günden beri Muzaffer, Emre'yi korumuş kollamış, kaç defa ölümden kurtarmıştı.

"Hadi sende git, dinlen biraz. Zaten nöbetten çıktın. Bugün ben kalayım sende yarın gelir kalırsın. Sonra sıraya döneriz." Bu teklif Emre'ye cazip gelmişti. Zira birkaç haftadır düzgün uyuyamıyordu. Komutanları da uyandığına göre bugün rahat bir uyku çekerdi.

"Bir şey olursa ararsın o zaman abi." Dedi yerinden kalkarken. Muzaffer'in onayıyla birlikte arkasını dönüp merdivenlere doğru ilerledi. Muzaffer bir süre Emre'nin gitmesini bekledi. Gittiğinden emin olduktan sonra da ayaklanıp Ezgi'nin yattığı odanın kapısına geldi. Kapıyı yavaşça açıp içeriye baktı. Ezgi gözlerini tavana dikmiş öylece yatıyordu.

"Ezgi?" Dedi. İki kelimeyi bir araya getirip de bir cümle bile kuramayacak kadar dağınıktı düşünceleri. Ezgi bakışlarını tavandan çekip Muzaffer'e dikti.

"Gel Muzaffer." Hafifçe toparlanmaya çalışırken yüzünü buruşturdu. Üst üste iki kurşun karası almıştı ve ikincisi çok da kurtulması normal bir yerde değildi. Ezgi hâlâ nasıl hayatta olduğunu da sorgulamadan edemiyordu.

"Kaç gündür hastanedeyim?" Kapıdan sıyrılıp koltuğa oturdu.

"3 hafta."

Ezgi bakışlarını Muzaffer'den çevirip tavana dikti. Vücudundaki her bir kas hareket etmek için can atıyordu âdeta. Bu kadar zamandır yatmak iyi gelmemişti ona.

''Durumlar nasıl?'' Bakışları tekrar Muzaffer'e dönmüştü. Alacağı cevabı az çok tahmin ediyordu ama bir de başkasının ağzından duymak istiyordu.

MÜTENAHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin