Geriye kalan iki hafta boyunca yoğun bir şekilde düşündüm. Uyumadan önce, sabah uyandığımda, yemek yerken, saçlarımı tararken ya da film izlerken düşündüm. Tuhaf olan ben miydim yoksa insanlar mıydı?
O günden sonra hiçbir şey normal olmamıştı. Hislerim bana o çocuğu bir yerlerden tanıdığımı haykırırken mantığım duruma el koyup onu kelepçeliyordu. Çünkü annemle konuşmuştum, onu tanıyıp tanımıyor olabileceğimi, daha önce hiç bu isimde bir çocuğu olan bir aileyle bir araya gelip gelmediğimizi sormuştum fakat sonuç olumsuzdu. Dilem'le konuşmanın da beni hayal kırıklığına uğratması üzerine diğerlerine yeltenmemiştim bile. Bunu anlayacaklarını sanmıyordum.
Gerçi bunu daha olayın muhatabı olan şahsa bile açıklayamıyordum.
Oysa ne çok isterdim onunla gerçekten konuşup durumumu anlatabilmeyi. "Bak bu gözlerden bugüne kadar tek damla göz yaşı akmadı seni görene kadar, bana ne yaptın?" diyebilmeyi. Cevabını bilmese de olurdu. Sadece ona bu karmaşadan bahsetsem zihnim bir an olsun susacaktı belki de. Avuçlarımın kaşıntısı, beynimin karıncalanıyor gibi olması, kalbimin saniyelere meydan okuması öyle alelade bir geçiş dönemi değildi. Bunu anlamıştım. Başlarda kendimi çok kahve içtiğimden çarpıntım olduğuna, uykusuz kaldığımdan başımın döndüğüne ikna etmek istesem de bu mümkün olmamıştı.
Kulaklarıma ulaşan bildirim sesiyle oturduğum koltukta doğruldum ve telefonuma uzandıktan sonra gelen mesajı yanıtladım. Okulların açılmasına az bir zaman kalmıştı ve tatilin son günlerini iyi değerlendirebilmek adına bizimkiler sık program yapmaya başlamışlardı. Odama gidip voleybol oynayacağımız için üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Saçımı da at kuyruğu yaptıktan sonra telefonumu da alıp sarsak adımlarımı kapıya yönlendirdim.
Doğruyu söylemek gerekirse gitmek istemiyordum. Ama zaten son günlerdeki planların çoğunu ekiyordum ve bahane uyduramayacağım durumlardan birindeydik. Kendime rahatlamayı öğütleyip ayakkabılarımı giydikten sonra derin bir nefes aldım.
Belki de Hazar gelmezdi?
Bu benim için harika olacaktı çünkü onunla aynı ortamda olmak istemiyordum. Onunla aynı ortamda olmak beni geriyordu. İlk karşılaşmamızın ardından aramızda anlamsız bir mesafe vardı. Kısa sürede bizimkilerle çok samimi olmuştu ve neredeyse bizden biri haline gelmişti çünkü hep bizimleydi. Ama bana gelince, çok uzaktı. Uzaktık birbirimize. Bilirsiniz, bayram ziyaretlerinde yaşıt erkek ya da kız misafirle selamlaşma gerginliğinde görülen neyse, bizde de böyleydi. Ne zaman yalnız kalsak ya da sessizlik olsa tuhaf bir şekilde soğuk bir rüzgarın onun üzerinden benim üzerime estiğini, saçlarımı hirçınca savurup yanaklarımı yaktığını hissediyordum. Tutunmasam düşecek gibiydim her an ve bu ürkütücüydü. Bakışları genellikle beni bulmuyordu, zaten pek muhabbet de etmiyorduk. Genel selamlar ve genel vedalarla kapatıyorduk tanışıklığımızın üzerini.
Aşağı indiğimde site kapısının önüne yalnızca Kerem ve Hazar'ın gelmiş olduğunu gördüm. Bu hoş bir tablo değildi. Çünkü Kerem'le Hazar haddinden fazla samimiydiler ve bu da soğukluğumun, onların gözünden yabaniliğimin çok göze çarpması demekti. En azından kalabalıkta gizlenebiliyordum. Her zamanki gibi genel bir selam verip sessizce diğerlerinin gelmesini beklemeye başladım. Benim gelmemle ciddi ciddi konuştukları her neyse buna son vermişlerdi. Aman ne merak ettim sormayın!
*
Serkan'ın sert smaçıyla sayı almalarının üzerine Kerem topu almak için hızla koştu. Kötü oyuncu olmanın bedeli sanırım buydu. Serkan ve Irem çok iyi oynadıkları için onları ayırmış, kötü oynayan Dilem'le Kerem'i de birer takıma vermiştik. Böylelikle eh işte seviyesindeki benle Hazar da ayrılmıştık -ki bu işime geliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/37359270-288-k7931.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ KELEBEK (8 Bölüm Yayımda)
General Fiction◇Kıtap düzenlemeye alındıği için ilk 8 bölümü okuyabilirsiniz :) ◇ "Hayatını yönetmelerine izin verme Asya." dedi gözlerimin içine bakarak. "Rolünü kimseye kaptırma. Sen, kendi hayatının başrolüsün. Onlarsa aptal birer figüran. " "Başrol ha?" dedim...