Her ne olursa olsun yaşamın devam edeceğine olan inancım sonsuzdu. Hiçbir şey olduğu yerde kalmıyordu ve son zamanlardaki soluk ruh halim de elbette bir gün değişecekti. Ben de bir sahil kasabasında, bir yaz akşamı sofrasında bahçemdeki eşsiz güzellikteki çiçeklerin kokusunu duyumsarken soğuk limonatamı yudumlayacaktım. Ya da denize bakan bir apartmanın terasında, akşam ezanı okunurkenki kızıllığı izleyecektim tek başıma. Nedendir bilmem ama, hayallerimde hep kendimi tek görüyordum. Elbette ki ailemi, arkadaşlarımı çok seviyordum ama, yalnızlık da vazgeçilmez bir güzelliğe sahipti.
En son Hazar'ı bir kızla gördükten sonra arama bir mesafe koymaya karar vermiştim. Bunun sebebi bir kız değildi tabii ki, bu gayet normal bir şeydi. Sebebi bundan çok daha fazlaydı. O gün Hazar'ın yüzünde hiç görmediğim şeyler görmüştüm. Huzur gibi, mutluluk gibi. Bizim yanımızdayken hiçbir zaman böyle olmamıştı. Ve onun da bir hayatı olduğunu farketmiştim. Belki kendi sorunları, kendi hedefleri vardı. Benimse, onun hayatına yer edinmek için fazla büyük bir alana ihtiyacım vardı. Daha ilk günden, içimi ona döktüğüm ilk günden yine ona gitmek ve onunla konuşmak istemiştim. O benim psikoloğum değildi. Ve biz kesinlikle arkadaş değildik. Dolayısıyla benim dertlerimle uğraşmak zorunda olmadığı düşüncesini kabullenmem gerekiyordu. Her şey olması gerektiği gibi olmalıydı. O Kerem'in arkadaşıydı, benimse sadece tanıdığım.
Ekim ayının sonlarına gelirken soğuk hava da yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Yine bir haftasonu bizimkilerle buluşmuştuk ve öğleden sonrası için plan yapmıştık. Meydanda İrem'le oturmuş diğerlerinin gelmesini beklerken bir yandan da İrem'in kısa saçlarını örmeye çalışıyordum. Her seferinde saçlarının uzamadığından şikayet ediyor, yine de biraz uzar uzamaz kestiriyordu.
"Selam." diyen Serkan'a aynı şekilde karşılık verdim.
"Naber kız?" deyip İrem'in örmeye çalıştığı saçlarını karıştırdı. İrem bir eliyle ona vurmaya çalıştığında Serkan gülerek kaçtı."Serkan uğraşma şu kızla." diyerek bir anne edasıyla onu azarladım. Serkan hep böyle gevezeydi. Hep neşeliydi. İrem'in ondan farkıysa çok daha çocuksu ve masum olmasıydı.
Kerem ve Dilem de geldiğinde ayaklanıp site çıkışına doğru yürümeye başladık. Bir şey demediklerine göre Hazar gelmeyecekti.
"Hazar gelmeyecek mi?" dedi İrem sanki aklımdan geçeni okumuş gibi.
"Yemek yiyeceğimiz yere gelecek direkt." diyen Kerem'e karşı göz devirdim. İstem dışı yüzüm düşmüştü. Bunu farkeden Serkan kolunu omzuma atıp gevşekçe güldü. "Ne oldu kız? Niye üzüldün?"
"Üzülmedim?"
"Hadi ordan."
"Bu Hazar..." dedim. "Gerçekten her yere bizimle gelmek zorunda mı?"Kerem onun avukatlığını elden bırakmamaya yemin etmiş gibi atladı. "Niye, gelmesin mi?"
"Yok gelsin bir şey demiyorum da. Ne bileyim, size de tuhaf gelmiyor mu? Daha yeni geldi ama her zaman bizimle."
"Senin bu çocukla ne alıp veremediğin var Asya? Geldiği günden beri hiç aran iyi olmadı."
"Bir sorunum yok. Sadece bu kadar kısa sürede bizden biri gibi olması bana tuhaf geliyor. Hem-"
Cümlemi bitirmeme kalmadan telefonumun çalmasıyla konuşmayı kestim ve aramayı cevapladım. Arayan annemdi ve akşam misafirlerimiz olduğu için geç kalmamamı istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ KELEBEK (8 Bölüm Yayımda)
General Fiction◇Kıtap düzenlemeye alındıği için ilk 8 bölümü okuyabilirsiniz :) ◇ "Hayatını yönetmelerine izin verme Asya." dedi gözlerimin içine bakarak. "Rolünü kimseye kaptırma. Sen, kendi hayatının başrolüsün. Onlarsa aptal birer figüran. " "Başrol ha?" dedim...