Bölüm 4

394 82 4
                                    

Henüz kuşların yeni yeni kahvaltı edip ötüştükleri, güneşin henüz odamı aydınlatmadı ve kulaklarıma araba seslerinin hücüm etmediği bu saatleri seviyordum. Sırt çantamı düzeltip ayaklarımla yerdeki taşı bir oraya bir buraya süreklemeye devam ettim bizimkileri beklerken. Çok mızmız biri sayılmazdım ve okulun ilk günü bile olsa site kapısına en erken gelen ben olmuştum. Akdeniz iklimi Eylül ayında üşümenize asla izin vermezdi fakat yine de sabahın bu saatlerinde hava serin olduğundan lacivert bir kapişonluyu üzerime geçirmeyi ihmal etmemiştim.

Sırtımı site duvarından iterek uzaklaştırıp biraz daha olduğum yerde sağa sola adımladım. Bir dakika da olsa, bir saat de olsa beklemekten nefret ediyordum.

O sırada, sağ çaprazımda kalan binanın kapısı açıldı ve pek de uykulu görünmeyen haliyle Hazar bana doğru gelmeye başladı.

Pekala. Bir saniye.
Ne kadar onu ezbere biliyor gibi hissetsem de, aynı kapişonluyu giymemiz ne beklediğim ne de tahmin ettiğim bir şey değildi.

"Bu da ne?" dedi gülümseyerek yanıma geldiğinde.
"Git yanımdan, ikiz gibi olduk." derken gülümsemem yüzümde soldu. Çünkü güldüğümü o an farketmiştim. Tuhaf bir şekilde enerjisi bana geçiyordu ve zihnim bana bunun doğru olmadığını hatırlattı. Onunla arkadaş olmak falan istemiyordum ki.

"Kabul et." dedi. "Bana daha çok yakışmış."
"Hadi ordan." dedim onun gibi dalga geçerek. "Çuval giysen daha iyi olurdu."

"Hayırdır gençler, formamız mı değişti?" dedi Serkan gevşekçe. Daha yanımıza ulaşmasına çok adım vardı ama yine de böyle konuşmayı severdi.

"Ne demezsin..." diye mırıldandım bıkkınca. Bir süre sonra diğerlerinin de gelmesiyle hep beraber okula doğru yürümeye başladık. Okul çok fazla uzak sayılmadığı için genelde yürüyerek gidip gelirdik.
Hep birlikte okuldan içeri girdiğimizde etraf özlemle sarılan kız arkadaşlar, ayakta kaba muhabbetler kuran erkek arkadaşlar ve birkaç flört eden çift dışında biraz sakindi çünkü erken gelmiştik. Kapının girişinde bize en yakın boş banklardan birine oturduk. Kerem, Dilem ve Hazar'sa karşımızda ayakta dururken öylece ayaküstü laflıyorduk. Kapıdan giren birçok kişinin bakışlarını bize yönlendirip tuhaf tuhaf bakması başlarda garip gelse de daha sonradan bunun Hazar'la alakalı olduğunu anlamıştım. Bence o kadar da abartılacak derecede yeni biri gibi durmuyordu ama bizim okul her şeyi abartmayı severdi. Zil çaldığında dağıldık ve sıralarımıza geçtik. Ben, İrem ve Dilem aynı sınıftaydık. Kerem'le Serkan bizden bir yaş büyüklerdi ama aynı sınıfta değillerdi. Sahi, Hazar acaba Kerem'lerle mi yoksa bizimle mi yaşıttı?

Sınıflara dağılma, ilk günden derslere başlama, teneffüslerde ya bizim, ya Kerem'lerin ya da Serkan'ların sınıfında toplanıp takılma ve diğer sıradan şeylerle son teneffüse kadar gelmiştik. Nedense bugün hava kapalıydı ve rüzgar nedeniyle biraz soğuktu.

"Kantine iniyorum, bir şey isteyen var mı?" dedim kendi sıramda ayağa kalkıp. Bizim sinıftakilerin Hazar'a sanki uzaylıymış gibi bakması sinirlerimi bozuyordu. İyi ki bir okula yeni giden kişi değildim.

"Ben de gelirim." derken ayağa kalkan Hazar'a baktım. Benimle gelemezdi. Onunla tek kalmak istemiyordum.

"Şey, sen ne istiyorsan söyle ben alırım."
"Yok ya geleyim, hava alırım biraz."

Onunla birlikte sınıftan çıktım, onunla birlikte merdivenleri indim. Onunla birlikte kantin sırasına girdim. Onunla arkadaş sayılmazdım, o halde neden benimleydi? Gerçi gün içerisinde tüm bunları tanımadığım başka insanlarla da yapıyordum ama Hazar'la olmak beni geriyordu.

ÖLÜMSÜZ KELEBEK (8 Bölüm Yayımda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin